İtalya’da doğdu, Türkiye’de büyüdü, hayatını denizlere adadı. Yaşlı başlı haliyle kaderine terk edilmişken, uzanan dost eliyle 70 yaşında yeniden doğdu. İstanbul’un belleğinde çok özel bir yere sahip olan Paşabahçe Vapuru’na misafirliğe gittik, güvertesinde anıları yad ettik.
Yazı Begüm Nalbantlı
On iki yıllık aradan sonra yeniden sefere başladığı eylül ayından beri dillerden düşmeyen Paşabahçe Vapuru’nu, Kabataş İskelesi’ne yanaşmış, bir sonraki seferini beklerken ziyaret ediyoruz. 1952 yılında İtalya Taranto’da Türkiye’nin siparişi üzerine yolcu gemisi olarak inşa edilen Paşabahçe, o dönemde İtalya’dan kendi motoruyla iki buçuk günde İstanbul’a gelmiş ve 58 yıl boyunca sefer yapmış. 73,84 metre boyundaki vapura girer girmez gördüklerinizden gerçekten etkileniyorsunuz. Zira kendisinin uzun yıllar bir köşeye itilip, çürümeye terk edildiğini düşünecek olursak, yeniden denizde süzüldüğünü görmek heyecan verici. Üstelik son derece başarılı bir hayata dönüş operasyonundan geçerek… Vapur 2010 yılında Şehir Hatları filosundan düşürülerek ilçe belediyesine devredilmiş ve çeşitli amaçlar için kullanılsa da yıllar içinde atıl hale gelmişti. Yaklaşık iki sene önce söküme gönderileceği haberleri tepki toplayınca, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Şehir Hatları’nın girişimleriyle, Haliç Tersanesi’nde bir buçuk yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde aslına uygun olarak restore edildi. Tüm elektrik sistemi, tavan ve alabanda kaplamaları, navigasyon sistemi, yolcu salonları, güverte ağaçları, mobilyalar ve personel kamaralarıyla beraber kaptan köşkü de yenilendi.
Vapuru, kaptanı Serdar Ersoy ile birlikte dolaşıyoruz. Serdar Kaptan her akşam 18.25 hareketle Kabataş’tan Heybeliada-Büyükada, sabah 07.55’teyse Büyükada-Heybeliada-Kabataş arasında Paşabahçe’nin dümenine geçiyor. Birlikte kaptan köşküne çıktığımızda maksimum 20 knot’a kadar hız yapabildiğini söylüyor vapurun. Manevra kabiliyetinden ziyade uzun yol seferlerine uygun olarak inşa edildiğini de hatırlatıyor. “Zaten geçmiş dönemi hatırlayan İstanbullular da bilir ki, Paşabahçe, hızı sebebiyle özellikle Yalova ve Adalar hattında hizmet verirdi” diyor.
Paşabahçe Vapuru’nun kaptanı Serdar Ersoy.
Şehrin hafızasında önemli yer tutan ve elbette pek çok hatıraya ev sahipliği yapan Paşabahçe, içeride gezdikçe, bir vapurdan çok herkesin mutlaka görmesi gereken bir sergi salonuna dönüşüyor gözümde. Zira onunla aynı dönemde seferler düzenleyen Dolmabahçe Vapuru çoktan tarih oldu, Fenerbahçe Vapuru ise Rahmi M. Koç Müzesi’nde sergileniyor. Yani 70 yaşında, geçirdiği bir dizi başarılı işlemden sonra zımba gibi Şehir Hatları filosuna katılan Paşabahçe’nin yeniden seferler yaparak aramıza dönmesi, bu nedenle çok anlamlı. Filonun en yaşlı ama aynı zamanda da en genç teknesi çünkü kendisi.
Henüz görme şansı yakalayamayanların kafasında bir resim çizmek gerekirse kısaca şöyle anlatalım; yeşil deri ahşap koltuklar, bir zamanlar ‘lüks’ olarak adlandırılan ancak restorasyon sonrası okuma bölümüne dönüştürülen alan, özellikle de üst güvertedeki zemine sabitlenmiş ahşap sandalyeler, vapurdan ziyade açık havada, hoş bir kafedeymiş hissi yaratıyor. Hele ki havanın güzel olduğu bir güne denk gelirseniz yaşadınız. Alın çayınızı elinize ve her yudumda denize doğru uzun uzun dalıp gidin. Hatta Serdar Kaptan bizi kırmıyor ve üst güvertenin kilitli bölümünü açarak küçük bir kaçamak yapmamıza da izin veriyor. Çocuk gibi mutlu olup, kollarımızı açarak rüzgarı kucaklıyoruz. Fotoğraflar çekiyoruz. Açılsın kapılar, vapurda özgürlük işte böyle olur!
Epey geniş alanlara sahip vapurun alt katında bir sergi salonu da var. Burada Paşabahçe’ye dair eski fotoğraflar, pek çok gemi maketi ve duvarda Gırgır, Fırt dergilerinin geçmiş yıllarda vapur için yaptığı kapaklar sergileniyor. Dümen odasına girdiğimizde Serdar Kaptan bize önemli bir bilgi daha veriyor: “Vapurun orijinalinde Sulzer marka dizel makineler kullanılmıştı. Restorasyon yapılırken amaç bu orijinal makineleri korumaktı ancak ne yazık ki artık kullanılabilecek durumda olmadıkları görülünce, makine dairesindeki boru donanımı, valfler, pompalar, jeneratör, kompresör ve hidrofor dahil tüm sistem değiştirildi.” Yerlerine ABC marka (Anglo Belgian Corporation) makineler tercih edilmiş. Ayrıca gürültü emisyonu, Co2 salınımı ve günümüz şartlarına uygun yakıt tüketimiyle motor ve bileşenlerinin uzun ömürlü olması sağlanmış. Motor gücüyse 1800 HP’ye yükseltilmiş.
Paşabahçe’nin en özel parçasıysa duvarda asılı Artemis kabartması. Son derece titiz çalışmalarla restore edilmiş ve üzerindeki boya katmanları sökülerek orijinal ahşap katmanına ulaşılmış. Kısa misafirliğimizi sonlandırmak üzereyken Serdar Kaptan ve ekibi, bize gitmeden nefis bir gemici yemeği ikram ediyor. Pilav, tavuk sote, mercimek çorbası ve yanında mis gibi ayran. Gerçekten dört dörtlük. Yemekleri ekip kendi yapıyormuş. O gün akıllarına ne eserse. Biraz da havanın ve denizin durumuna göre. Şanslıyız ki bu leziz menü bize de kısmet oluyor. Tüm ekibin bir kez daha ellerine sağlık.
Titiz çalışmalarla restore edilen Artemis kabartması.
Serdar Kaptan ve ekibi bize elleriyle yaptıkları nefis bir gemici yemeği ikram ediyor.
Comments are closed