Ülkemizde pek çok kişinin aklına spor deyince ne yazık ki önce futbol geliyor. Ancak tüm bu algıya ve su sporlarına karşı olan ilgisizliğe rağmen Alp Alpagut gibi isimler bizi gururlandırıyor. Başarılarla dolu geçen kişisel spor kariyerinden sonra altı yıldır İtalya Yelken Milli Takımı’nın antrenörlüğü yürüten Alpagut ile yelken sporunu ve İtalya’daki günlerini konuştuk.
Yazı Begüm Nalbantlı
Fotoğraflar Alp Alpagut Arşivi
Alp Alpagut, uzun yıllar Galatasaray Spor Kulübü’nün yelken yarışçısıydı. 2001’de, Barselona’daki Radial Dünya Şampiyonası’nı 4.’lükle tamamladı. Ardından, gelen teklif üzerine yine aynı şehirdeki Dünya Gençler Şampiyonası’nda SailCoach için koçluk yapmaya başladı. Sonrasında aynı şirketin Güney Fransa’daki merkezine yerleşerek antrenörlüğe devam etti. 2001-2004 yılları arasında SailCoach için çalıştı, 2005 yılındaysa İtalya’dan gelen teklifle Garda Gölü’nde yaşamaya başladı. 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları’nda Finlandiya / Malezya, 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nda Belçika Laser std. milli takım antrenörü olarak görev aldıktan sonra 2013 yılında İtalya Olimpik Milli Takım antrenörlüğü görevine getirildi. Bu görevi hala ilk günkü heyecan ve başarıyla devam ettiren Alpagut’un yolu geçtiğimiz aylarda Türkiye’ye düşünce, dünden bugüne geçen süreçle ilgili merak ettiklerimizi sorduk.
2013 yılından beri İtalyan Laser Milli Takımı’nın antrenörlüğünü yürütüyorsunuz. Spor haberlerini takip etmeyen insanları bir kenara koyarsak, Türk spor camiası yeteri kadar farkında mı bu başarınızın? Mesela ilk gittiğinizde sporcu arkadaşlarınızdan, federasyondan yeterli destek görmüş müydünüz?
Evet tabii ki şu an bulunduğum mevki bir başarı. Özellikle de yelken branşında dünya seviyesinde, önde gelen ülkeler arasında yer almayan bir Türkiye’den çıkarak geldiğim düşünülünce… Finlandiya, Belçika ve İtalya gibi üst seviye spor kültürüne sahip üç ülkeyle, olimpiyatlarda görev aldım ve ülkemi Avrupa’da en iyi şekilde temsil etmeye devam ediyorum. Genelde bunun tam tersidir, ülkemiz yabancı antrenörler cennetidir. İtalya Milli Takımı antrenörlüğü görevine başladığımda Türk medyasında birkaç haber çıkmıştı, yelken camiasından olmamasına rağmen araştırmacı gazeteci Yılmaz Özdil güzel bir durum tespiti yapmıştı. Arkadaşlarımdan ve federasyondan da güzel mesajlar almıştım.
En başa dönersek nasıl gerçekleşti İtalya süreci? Bu göreve geldiğinizde neler hissettiniz? Çok baskı oldu mu üzerinizde örneğin?
İtalya öncesinde Finlandiya ve Belçika ile olimpiyatlarda yer aldım, çok önemli tecrübeler kazandım. Ancak ilk kez İtalya ile uzun süreli bir projeye başladım. İtalya olimpiyatlara 10 sınıfta katılıyor ve her sınıfın bir antrenörü var. Bunların içinde tek yabancı antrenör benim. Teknik ve taktik bilgime güvendiğim için çok baskı hissetmedim açıkçası. İlk başladığım günden itibaren kendime güvenim tamdı ancak haliyle bir yabancı olarak karşılaştığınız zorluklar oluyor. Belki Akdeniz kültürüne sahip bir ülkeden gelmem ve Fransız eğitimiyle yetişmiş olmam, uyum sürecinde yardımcı olmuştur diye düşünüyorum.
Ve tüm bu başarıların ardından İtalya Milli Takım antrenörlüğüne başladınız…
Evet. 11 yıllık laser radial/std. yarışçılık tecrübem, Atlanta Olimpiyatları’nda laser sınıfında yer almış olmam, sonrasında Finlandiya ve Belçika ile olimpik koçluk tecrübelerinin yanı sıra İtalya Milli Takımı’yla çalışmaya başlamadan önce koçluk yaptığım İtalyan sporculardan alınan olumlu geri bildirimler, bana milli takım yolunu açtı. İtalya Milli Takımı’nın 2013-2014 yılındaki kamp merkezi olan Garda Gölü’nde yaşamam ve gerek yarışçı gerek antrenör olarak tanınmam da, bu göreve gelmemde etkili olmuştur diye düşünüyorum. İtalya’ya ilk geldiğim sene çalıştırdığım genç sporcuyu hazırlamak için ben de tekneye binmeye devam ettim hatta birkaç kez katıldığım İtalya şampiyonalarından birinde, 2005 İtalya laser std. şampiyonu unvanını da almıştım. Daha sonra pek antrenman yapma fırsatı bulamasam da 2009 ve 2012 yıllarında laser sınıfı 35 yaş üstü master’lar kategorisinde yine İtalya şampiyonluğunu kazandım.
İtalya günlerinin sizi en çok zorlayan ve mutlu eden yanlarını düşününce neler söylersiniz?
Kuşkusuz bir antrenör için en önemli mutluluk sporcuların gelişimlerini izlemek, sizden öğrendiklerini uygulamalarını görmek ve aldıkları sonuçlardır. İlk olumlu sonuçlar iki senelik çalışmamdan sonra 2014’ te, 21 yaşındaki iki sporcum, Francesco Marrai ve Giovanni Coccoluto’dan geldi. Avrupa 4. ve 6.’lığını kazandılar. Aynı sene U21 dünya şampiyonasında da 3. ve 4.’lük elde ettiler. 2015 yılında olimpiyatlardan bir sene önce Rio’da yapılan pre-olimpik yarışlarında koçluk yaptığım Francesco belki de kimsenin ilk 10’a girmesini beklemediği bir regattayı kazanmayı başardı. 2016 Olimpiyatları’ndaysa 46 ülkede 12. bitirdi. Daha sonra yine İtalyan sporculardan Avrupa 2. ve 3.’lüğü sonuçları geldi. 2016 Laser Dünya Şampiyonası’nda üç sporcumuz da 150 sporcu içinde ilk 15’te yer aldı. (Dünya 5. 13. ve 14. olarak)
Şahane sonuçlar bunlar. Peki Türk antrenör olmanın, takımın üstünde etkileri oluyor mu?
Bir takımı çalıştırırken Türk ya da Fransız olmanızın önemli olduğunu düşünmüyorum, hangi milletten olursa olsun önemli olan antrenörün sporcularıyla iyi bir iletişim kurabilmesi, sporcuların ona güvenmesi ve dinlemeleri. Antrenöre güven olmadan başarının gelme ihtimali yoktur. Benim gerek yarışçılıktan elde ettiğim başarılar, gerek antrenörlük kariyerim boyunca uluslararası sporcularla çalışmış olmam, olimpiyat tecrübelerim, yabancı antrenörlerle üç dilde iletişim kurabilmem Türklüğümün önüne geçti diyebilirim.
Laser sınıfında son 20 yılın en başarılı sezonunu geçirdiniz ve bu nedenle 2016’da yılın antrenörü seçildiniz. Bekliyor muydunuz bunu?
Evet özellikle genç sporcum Francesco Marrai’in Rio de Janeiro’daki pre-olimpik yarışlarını kazanması ve dünya şampiyonasında ilk 15 içinde üç İtalyanın yer alması, daha önce gerçekleşmemiş başarılardı. Bu nedenle İtalya Yelken Federasyonu beni yılın antrenörü seçti diye düşünüyorum.
Yelken sporunda laser sınıfının geleceğini nasıl görüyorsunuz peki? Teknik bazı değişiklikler olacağını düşünüyor musunuz?
Laser sınıfı, olimpiyatlara dahil olduğu ve benim de Türkiye’yi temsil ettiğim Atlanta Olimpiyat Oyunları’ndan beri en çok katılımcının olduğu yelken branşı. 1996’da olimpiyatlara 56 ülke katılmıştı ve bu tüm spor branşları içinde bir rekordu. 2016 Rio’ya 46 ülke katıldı. Dünyadaki en popüler ve zorlu sınıf özelliğini koruyor. Olimpiyatlarda yaklaşık 15 ülkeden sporcunun madalya alabilme potansiyeli olduğu tek spor branşı diyebilirim. Tekneler İngiltere, Avustralya ve Japonya’da üretiliyor ancak one-design bir sınıf. Bu 2024 öncesi biraz problem teşkil ediyor, olimpiyat komitesi, laser’den, tekne patentinin açık olmasını istiyor. Birden fazla üreticinin tekne üretimine izin verilmesi yönünde davalar devam ediyor.
Dünya yelkenciliğinde İtalyan yelkenciliğinin yerini nasıl değerlendirirsiniz? Ve yelken sporuna bakış anlamında bir kıyas yapmanız gerekse neler söylersiniz? Örneğin, İtalyan spor medyasında yelkencilik sizce yeteri kadar yer buluyor mu?
İtalya dünya çapında çok önemli yelkencilere sahip, bu sporda sözü geçen ve birçok olimpiyat madalyası kazanmış ülkeler arasında. En kuzeyinden en güneyine kadar, İtalya’nın tüm kıyılarında ve göllerinde yelken yapılıyor. Yine de spor basını deyince yelkenin kendine çok yer bulduğunu söyleyemeyeceğim. Türkiye’deki kadar az olmasa da, futbol, bisiklet, kayak, tenis gibi sporlarla mukayese edilemeyecek kadar az haber çıkıyor.
Uzun yıllardır uzaktasınız. İtalya’dan buraya bakınca ne görüyorsunuz? Türkiye’de yelken sporu sizce ne durumda?
Ülkemizde su sporlarına ilgi çok az. Kağıt üstünde yaklaşık beş bin lisanslı yelken sporcusu, 100 kulüp var. Ancak sanırım bunların sadece yüzde 20’si faaldir. Bu rakamlar üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede, nüfusa oranlandığında, dünya standartlarının çok altında kalıyor. Aslında uluslararası başarı için öncelikle bu sporun yaygınlaştırılması ve sporcu sayısının artırılması gerekli. Tabii bunun için belli bir plan, program ve süreç gerekiyor. Türkiye, yelken sporunda gençler kategorilerinde zaman zaman başarılar elde ediyor fakat olimpik sınıflarda başarılı sonuçlar almakta zorlanıyor. Büyükler seviyesinde elde edilen tek tük başarılar da bir sistemden kaynaklanan başarılardan çok, özverilerle kazanılmış başarılar oluyor.
Olimpiyatlarda başarılı olmak için nasıl bir yol izlenmeli?
Öncelikle bir spor politikamız olmalı, başa gelen her federasyon sil baştan strateji değiştirmemeli, uzun vadeli hedefler ve madalya kazanılabilecek sınıflar belirlenmeli, sponsor ve federasyon, imkanları belirlenen bu sınıflara daha çok kullandırılmalı. Yelken Federasyonu’nun bir kamp merkezi olmalı ve genç sporcular bu merkezlerde, geçmişte olimpiyatlarda yarışmış sporcuların deneyimlerinden faydalanmalı. Tabii her şeyin ötesinde kuracağı sistemi uygulayabilecek antrenörler gerekli. Türkiye kendi eğitmenlerini yetiştirebilmeli, yurt dışından kiraladığı antrenörlere yerli antrenörlerin seviyesini yükseltecek çalışmalar yaptırılmalı.
Türkiye’de yelken sporcuları dünya çapında mücadele etmek için yeterli olanakları bulabiliyorlar mı? Arzu edilen yol kat ediliyor mu?
Günümüzde Türkiye’deki yelkenciler için 20-30 sene öncesine göre imkanlar çok daha fazla. Örneğin optimistte yarıştığım 80’li yılların sonunda Türkiye’de koç botu diye bir kavram yoktu, koçluk neredeyse amatörce yapılan bir meslekti, Avrupa seviyesinde teknelere sahip değildik. Şu anki yelkenciler Avrupa standartlarında teknelere biniyorlar, antrenörlerle çalışabiliyorlar ve yurt dışı yarışlara daha kolay katılıyorlar.
Sizin gelecek vadettiğini düşündüğünüz Türk yelken sporcuları var mı?
Tek tek isim veremeyeceğim ancak Türkiye’de uluslararası seviyede başarılı olabilecek sporcu materyali var, daha önce de değindiğim gibi zaman zaman parlayan genç yetenekler çıkıyor ancak genellikle yanlış yönlendirmeler ya da gençlik sınıflarındaki başarılar abartılarak, sporcuların gelecekte olimpik sınıftaki hedeflerine ulaşmaları zorlaşıyor. Doğru adımlar izlenmeyince bu sporcular birkaç sene sonra Avrupa’da başarısızlığı kabullenmeye başlıyorlar, kendilerine güvenlerini kaybediyorlar. Bu noktadan sonra da ilerleme duruyor.
Yelken koçluğu yapmak isteyenlere tavsiyeleriniz neler olur?
Çeşitli seviyelerde antrenörlük kursları mevcut. Birinci seviyeden başlayarak Türkiye Yelken Federasyonu’nun kurslarına katılmalı, en az İngilizceyi öğrenmek zorundalar. Gençlere kendilerini sürekli geliştirmelerini tavsiye ederim.
Bir gün Türkiye’ye dönüp buradaki sporculara koçluk yapmayı düşünüyor musunuz?
Yaklaşık 20 yıldır yurt dışında antrenörlük yapıyorum. Bu süreçte bana danışan tüm genç Türk yelkencilere elimden geldiğince yardımcı oldum. Şu an İtalya’daki görevim devam ediyor.
Comments are closed