Foil yüzgeçler, America’s Cup yarış teknelerine devrim yaşattı. Sıkı durun! Roger Lean Vercoe, yelkenli süperyatlarda büyük değişim olacağını söylüyor.
Fotoğraflar: Quin Bisset; shutterstock
Beyaz düz bir dalga, Infiniti i6 Maverick’in 100 metre arkasına kadar uzanıyor. 14 metrelik bu yat, karbon gövdeye, meyilli omurgaya sahip bir IRC yarış botu olarak öne çıkıyor. 25 knot gibi şaşırtıcı bir hızla Palma Körfezi’ndeki bir giriniye doğru ilerliyor. 22 knot hızındaki yandan rüzgarda, bu boyutta bir tekne için sıra dışı bir performans. Bu yüzden, çok deneyimli bir yelkenli tekne yarışçısı olan ve 20 metrelik bir Oyster gezini yatına sahip olan Trevor Silver’ın, sert dalgalardan gelen soğuk su spreyleri yüzünden tüyleri diken diken olmuş durumda. Onun heyecanı, endişeyle karışıyor. “En riskli zamanda yelkenli bir sandal kullanmak gibi” diyerek söze giriyor. “Tüm hislerim, aniden yana yatacağını söylüyor ama dümenciye hızlı bir bakış attığımda onun tamamen rahat olduğunu, her şeyi kontrol altında tuttuğunu ve hatta bütün bu deneyimden keyif aldığını görüyorum. Benim için aydınlatıcı ve son derece sıra dışıydı.”
Yat sadece bir yere ulaşmakla kalmıyor aynı zamanda kendisini gösterip, parlamayı da başarıyor. Daha önce fark ettiğim gibi rüzgara karşı ilerlerken, yatın uysal bir karakteri vardı. Bu konuda daha büyük yatlara yakın davranışlar sergiliyordu. Güverte hala ıslak ama körfezin sarp dalgalarının üzerinden geçerken kolayca ıslanacağını düşündüğüm kadar çok değil. Peki bu yatı farklı yapan nedir? Onun gizli silahı, Dinamik Denge Kontrol Sistemine (DSS) sahip foil yüzgeçler. Bu kanat şeklindeki foil yüzgeçler, rüzgarın alt tarafında suyun hemen altında gövdenin yatay olarak genişletilmesini sağlıyor. Böylece teknenin yükselmesini sağlayarak dönüşlerde daha hafif, daha çevik hareketler yapılmasına imkan tanıyor. Bu sistem, deniz mimarı Hugh Welbourn’un parlak fikri olarak öne çıkıyor. Bu fikri (elbette patentlerle koruyarak), 1973-74 yılından bu yana hayal ediyor ve geliştiriyor. Hugh Welbourn, “Her zaman aklımda DSS’nin işe yarayacağı vardı” diyor. “Ama tüm radikal fikirler gibi onu ileriye taşımak için çok pahalı geliştirme çalışmalarına ihtiyaç duyuluyordu. Ayrıca bu fikrin işe yarayacağı güdüsüne sahip olan bir müşteri gerekiyordu.”
Birkaç hatalı başlangıcın ardından, bu inancı sağlayan deneyimli off-shore yarışçısı ve Infiniti Yachts sahibi Gordon Kay oldu. 2001 yılının başlarında Kay, Welbourn ile yeni bir ‘sınırları olmayan’ maksi yat için konuşuyordu. Proje tasarımı ve tank testleriyle geçen üç yılın ardından Kay, bitmiş tasarımı “çok havalı” diye yorumladı. Ne yazık ki proje, sponsor çekilince yarıda kaldı ama DSS foil yüzgeç çalışmaları hiç durmadı. Bilgisayar simülasyonlarından gelen iyi sonuçlarla cesaretlenen Welbourn, fırsat buldukça pratik testler yaptı. Foil yüzgeçleri, çeşitli ölçekli modellerde ve tam ölçekli spor botlarda denedi. Ayrıca Southampton’da Wolfson Unit’de ve Wight Adası’nda GKN’de, daha resmi tank testleri yaptı. Welbourn, detayları şöyle anlatıyor: “Burada sadece dengenin iyileştiğini kanıtlamakla kalmadık, aynı zamanda foil yüzgeç sayesinde hız da önemli ölçüde arttı. Hatta beklenmedik sonuçlar elde ettik. Yalpalama konusunda net bir azalma görüldü. Dalgalı bir denizde yat rüzgara karşı daha dengeli ilerliyor, yelkenler üzerinden daha akıcı bir hava akışı sağlanıyordu. Bu, başarımızın ilk belirtileriydi ve böylece Gordon’a, ilk Infiniti 37’yi yapması için bir müşterisini ikna etme imkanı verdi.”
Bu yat, foil yüzgeçlerin verimliliği konusunda şüpheleri ortadan kaldırdı. Welbourn bu konuyu detaylandırmaya devam ediyor: “Foil yüzgeçlerin maksimum verimliliğe ulaşmasından önce suda belli bir hızda yol alması gerekiyor. Bu yüzden daha büyük, daha hızlı teknelerde daha iyi çalışacağından emindik.” Bu, dünyanın en hızlı 14 metrelik teknesi olmak için tasarlanan Maverick olacaktı. Hedef, 600 mil veya daha uzun süren off-shore yarışlarında, sadece alt mürettebatıyla başarılı olmaktı. Zor bir görevdi ama Maverick kategorisinde bazı önemli zaferler kazandı. RORC Middle Sea ve Transatlantik yarışlarında genel klasmanda ikinciliği elde etti.
Maverick aynı zamanda foil yüzgeç sisteminin adapte edilebilme özelliğini de gösterdi. Çünkü DSS foil yüzgeç normalde yatın orta bölümüne yerleştirilecekti, fakat burada yan yatma omurga mekanizması yer alıyor. Bu yüzden tek gövdeli gemi omurgası sistemi yerine, Maverick’te iki pala şekilli foil yüzgeç kullanıldı ve bunlar teknenin baş kısmında kapalı şekilde içeriye çekilebiliyor. Kay, bunun basit bir gövde mekanizmasından biraz daha ağır olduğunu ifade ederek, “Bu sistem başka beklenmeyen faydalar sağlıyor. Birçok denizcinin kabusu olarak gördüğü güçlü rüzgarlarda yelkenler savrulurken her iki foil yüzgeç de, tekneyi genişleterek yeniden dengesini sağlamasına yardımcı oluyor. Bunu çocukların üç tekerlekli bisikletle antrenman yapması gibi düşünebilirsiniz!” diyor.
Maverick kesinlikle hızlı ve tüm yarışmacılar için şartları eşitlemeye çalışmak adına yapılan handikap sistemi denemelerine karşın, sürekli olarak yarış kazanan bir tekne. Peki ama bu, süperyatla mavi yolculuk yapan bir tekne sahibi için pek de ilgi çekici olmayabilir değil mi? Aslında bunun tam tersini düşünüyor. Bir dizi önemli seyir yatına sahip olan deneyimli kullanıcı, son olarak 34 metrelik Baltic 112 Canova modelini almıştı. “Canova benim dördüncü Baltic teknem ve ilk özel yapımım” diye anlatıyor. “En az sayıda limana uğrayarak seyir yapacak şekilde özel olarak tasarlandı. Bu da, onun güvenli, konforlu olması ve iyi performans ortaya koyması gerektiğini gösteriyordu.” Bu yüzden tasarımcı Judel/Vrolijk için zorluk, yeterli yakıt kapasitesi sunmak ve kusursuz yelkenli performansını sürdürmek için otonomi gibi özelliklere sahip olacak bir tekne yapmaktı. 2011’de suya indirilen Canova başarılı olduğunu hemen gösterdi. Sahibi bu başarıyı şu sözlerle anlatıyor: “Ailem ve ben seyahat gerçekleştirmiştik. Daha önce böyle bir devr-i alem yapmamıştık. Araya giren yolculuklar dahil üç Atlantik geçişinde de muhteşem performanslar ortaya koydu. Ancak her zaman geliştirilecek bir yanı olduğundan ‘kusursuz’ diye düşünmedik. Bunu daha büyük hacimli tekneler için yapmalıydık ve 22-24 derecelik yatma açısıyla yaşamak zordu. Bunu oldukça yorucu bulduk ve bir sonraki teknemde daha fazla konfor istedim.” Canova 2015’te satıldı ve hemen daha büyük bir yat arayışı başladı. Temel gereksinimler değişmese de, tekne sahibi bir dizi ilginç yenilikler belirledi. Bunlar arasında bataryaların dahil olduğu ve 10 saate kadar sessizlik sunan şaf jeneratörlü sofisike bir elektrikli sistem de vardı. Bu sistem hidroliklere olan ihtiyacı azaltıyor ve seyir planının daha kolay yönetilmesini sağlıyordu. Bugünün yat tasarımlarının sofistike dünyasında bunlar büyük talepler değildi. Bunun için güvendiği dostlarının olduğu Baltic Yachts’a gitti. Birlikte yeni karbon gövdeli Baltic 142 Custom’ı yaratmak için Farr Yacht Design’ı seçtiler. Ama bir açıdan, tekne sahibinin açıkladığı gibi, tamamen devrimsel bir yanı vardı: “Daha küçük yarış yatlarında başarısını kanıtlayan DSS foil yüzgeçlere ilgi duymaya başlamıştım. Yatma açısını ve yalpalamayı azalttığı için benim konfor ihtiyaçlarımı karşılayacağını düşündüm. Farr, bu teknoloji hakkında bilgiye sahipti ve Baltic de bu konuda gönülsüz değildi. Bu yüzden bizim için işe yarayıp yaramayacağını araştırmalarını istedim.” Baltic Yachts CEO’su Henry Hawkins hikayeyi anlatmaya devam ediyor: “Teknolojiyi biliyorduk. Onu dahil etme konusunda istekliydik ama foil yüzgeci dahil etmek, yatın tüm yapısını ve donanımını etkileyecekti. Bu yüzden işe yaradığından emin olmamız gerekiyordu. Farr ile birlikte bazı çok gelişmiş tahmin programları denedik ve bunu gördükçe fikri daha çok sevmeye başladık. Tek eksi yanı kompleks yapısı ve elbette maliyeti arttırmasıydı. Ama bu sadece konforu arttırmakla kalmıyor aynı zamanda devreye alındığında, performans da şartlara göre yüzde 5 ila 20 arasında artış gösteriyordu.”
Bu heyecan verici sonuçları müşteriyle paylaştık. Karar foil yüzgecin tekneye dahil edilmesi oldu. Hem Welbourn hem Kay Baltic tasarım ekibine danışman olarak katıldılar. Aynı zamanda, Ben Ainslie’nin America’s Cup foil yüzgeçlerinde çalışan BAR Systems de, Baltic tasarımı DSS mekanizmasının mühendisliğini üstlendi. Tüm DSS sisteminin gövde kısmının yapımı ise, uzman Fransız mühendislik firması Isotop’a verildi.
Düğmeye basarak kontrol edilen sistem, tek bir vinçle foil yüzgecin 6.5 metre genişlemesini sağlıyor. Yatın rüzgar alt bölümünden çıkıyor ve titanyum muhafaza içerisinde 25 kompozit silindir yataklı dört takımdan oluşuyor. Baltic’in araştırma ve geliştirme şefi Roland Kasslin sistemi açıklıyor: “Bu muhafaza, takılabilir bir kutu gibi tasarlandı. 4 metre uzunluğunda bir foil yüzgeç taşıyor ve yatın orta bölümünde su hattının hemen altında yer alıyor. Ana kabinin altına konumlandırılıyor ve bu sayede, iç alana çok az etkisi oluyor veya hiç olmuyor.” 2014 yılında heyecanla suya indirilmeyi bekliyor ve işte o zaman bu yeni teknolojinin verimliliğini deneyimleme şansı bulacağız. Welbourn, DSS yüzgeçlere sahip 18 metrelik bir seyir tekne tasarımı üzerinde çalışırken Baltic, aynı zamanda DSS sistemine sahip 32 metrelik bir Infiniti de denedi. Peki bu teknoloji süperyatların geleceğini mi oluşturuyor? Hawkins’in yanıtı ilginç: “DSS’in işe yarayacağından emin olduğum kadar bu konudan eminim ve gelecek tasarımlarını değiştireceği yönünde izlenimlerim var. Daha fazla insan bunu denedikçe yeni gelişmeler ve yeni olasılıklar ortaya çıkacak. Daha fazla maliyet anlamına gelse de, yatı daha konforlu hale getiriyor ve insanlar böyle bir lüks için para ödemeye hazır.” Genel olarak bizim de bu soruya cevabımız ‘evet’.
Comments are closed