İlkokul sıralarından beri, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olduğumuz ezberletildi durdu hepimize. Ancak o denizlerin içinde neler yaşadığı, nasıl korunacağı nedense ne doğru dürüst araştırıldı ne de anlatıldı. Herman Melville’in kült romanı “Moby Dick”e konu olan İspermeçet balinalarının kendi denizlerimizdeki varlığından kaçımız haberdarız örneğin? Ya da varoluşlarının neden bu derece hayati olduğunu biliyor muyuz? Cevapları, konuyla ilgili önemli araştırmalar yapan Deniz Memelileri Araştırma Derneği kurucusu Dr. Aylin Akkaya’dan alıyoruz.
Yazı Begüm Nalbantlı
Yazın henüz başlarındayken, Marmaris sularında karşılaşılan balinalar çok büyük ilgi çekti. Hatta görüntüler ilk ortaya çıktığında çoğu kişi bunların Türkiye’den olduğuna inanamadı. Kendi sularımızda, Doğu Akdeniz’de yaşayan bu canlılarla yollarımız neden bu kadar az kesişiyor? Marmaris’te yaşanan yalnızca şanslı bir tesadüf müydü?
Seferlerimiz sırasında karşılaştığımız türlerden biri olan Kaşalot (İspermeçet) balinalarının bizler bu bölgelerde bulunduğunu bilsek de toplumumuz konuyu o videolarla irdelemeye başladı. Halbuki ülkemizde yalnızca Kaşalot balinası değil, dünyanın en uzun ikinci balinası olan Uzun balina da geçmişten beri yaşıyor. Aslında DMAD (Deniz Memelileri Araştırma Derneği) olarak temel amaçlarımızdan biri de denizlerimizdeki memeli türlerinin özellikle balina, yunus grubunun bilinirliğine katkı sağlamak. Bu videolar bir anlamda insanların bu konuyu merak etmelerine de vesile oldu.
Kıyıya bu kadar yakın olmaları da ayrıca ilgi çekici değil mi?
Yaptığımız gözlemlerde bu canlılarla hep derinlerde, kıyıdan açıkta karşılaşmıştık. 1000 metre bandını seven ve bu bölgelerde yaşayan kafadan bacaklılarla beslenen ispermeçet balinalarının kıyıya bu kadar yakın, “beklemediğimiz” alanlarda görülmesi DMAD ekibi olarak bizim de ilgimiz çekti ve araştırmaya koyulduk. İlerleyen süreçte bu konuda daha net cevaplar verebilecek olsak da şu günlerde bu canlı grubunun su altı ses kirliliği, küresel iklim değişikliğinden kaynaklı deniz suyu sıcaklık değişimlerinden etkilendiğini ve bu nedenle de dağılımsal değişimler gösterebileceğini biliyoruz.
Yunus türlerinin aksine, denizlerimizdeki balinaların varlığından bu yüzden mi bihaberiz?
Balinalar genelde derin dalan türler ve derin deniz sularında yaşarlar. Yunuslar gibi kıyıya yaklaşmamaları nedeniyle çok daha nadir görünürler. Ülkemiz denizlerinde mevcut balinalarla ilgili sınırlı araştırma ve bilgi olmasının yanı sıra günlük yaşantımızda karşılaşmadığımız için direkt iletişimde değiliz. Yaşam alanları kıyıdan uzak olduğu için gündem konusu da olmuyorlar.
Hangi tür balinalar yaşıyor sularımızda?
Kaşalotlar (Physeter macrocephalus) ve Gagalı balinalar (Ziphius cavirostris) derinlere dalıp oradaki derin deniz kalamarlarıyla beslenen türler. Bu nedenle genellikle pelajik sulardaki derin havzalar, oyuk ve vadiler ya da aniden derinleşen dik yamaçlarda bulunurlar. Bizim denizlerimizde en yaygın görüldükleri noktalar Rodos Havzası ile Finike Havzası arasında bulunan, bu saydığımız özelliklere uyan noktalar. Bunlara; “Finike Denizaltı Dağları Özel Çevre Koruma Bölgesi” örnek olarak verilebilir. Diğer bir türse Uzun balina (Balaenoptera physalus). Balenli bir balina ve genellikle 0-100 m derinliklerdeki kiril ve kopepodlarlarla besleniyor. Yani daha sığ suları tercih ediyor. Ülkemizde nadir olarak görünseler de Mersin ve İskenderun Körfezi gibi Akdeniz’in daha doğu bölgelerinde görüldüğüne dair kanıtlar mevcut.
Yılın herhangi bir döneminde, denizde seyir yapanların karşılaşmaları ne sıklıkla mümkün peki?
Uzun balinanın, hangi mevsimde ve nerelerde ortaya çıkabileceğini söylemek için daha fazla çalışma ve veriye ihtiyacımız var fakat Kaşalot ve Gagalı balinalarla bahar ve yaz aylarında karşılaşma olasılığı daha yüksek.
2015 yılında DMAD’i (Deniz Memelileri Araştırma Derneği) kurdunuz. Ancak kişisel olarak bu canlılarla olan bağınız ve ilginiz çok daha eskilere dayanıyor. Çocukluk tutkusu diyebilir miyiz?
Doğa sevgisi, insana çocukluktan aşılanıyor. Tanıdığım tüm doğa tutkunları gibi, ben de kendimi bildim bileli en büyük oyun alanım doğanın kendisiydi. Babamın belgesel tutkusundan tanıdığım “Timsah Avcısı Steve Irwin” de bu tutkunun ateşini yaktı. Aslında ilgi alanım yalnızca “balinalar ve yunuslar” değildi. Lisans eğitimimi Marmara Üniversitesi Biyoloji bölümünde tamamladıktan sonra Avustralya, Asya ve Afrika’da çok farklı araştırma ve koruma projelerinde yer aldım ve ayılar, geyikler, filler, kaplanlar, goriller, sokak hayvanları, kaplumbağalar, kurbağalar da dahil olmak üzere farklı hayvan gruplarıyla çalışma fırsatı yakaladım. Bu projelerde türler tamamen farklı olmasına rağmen, hepsinde hedef hayvan türlerinin davranışları ve bu davranışların insan etkilerinin altında doğrudan ve dolaylı olarak değişimleriydi. Yani beni çeken aslında hayvanın türü değil, gösterdiği davranış örnekleri ve bunların değişim paternleri.
Öldüklerindeyse yine bu karbonu deniz altında hapsederek, karbon dengesini koruyorlar.
Balina ve yunuslarla ilgili çalışmalarınız nasıl başladı peki?
Türkiye’de Prof. Dr. Bayram Öztürk’ün danışmanlığı altında yürüttüğüm doktora tezimle başladım. Balina ve yunuslar, doğa ekosistemindeki kritik rollerine ek olarak, gerçekten çok çekici türler. İnsanlık olarak küresel boyutta ve bence ortak bilinçle sevilen başlıca türlerden biri. Bu nedenle, benim onlara olan tutkum kişisel değil, herkes kadar “çok” seviyorum. Fakat bu türlerin karasal türlerden farkı, deniz memelilerine yönelik türlerin davranış çalışmalarının zorluğu. Zira vakitlerinin yüzde 98’ini bizlerin hala tam olarak tanımlayamadığı denizin altında geçirirken, sadece yüzde iki’lik bir zaman diliminde suyun yüzeyindeler ve biz bu kısa kesitten, hayvanların davranış paternlerini ve insan etkisinin olumsuz sonuçlarını kavramaya çalışıyoruz. Bu engeli aşmak için de su altına mikrofonlar gönderiyor, vokal davranışlarını inceleyerek, hangi tavırları sergilediklerini anlıyoruz. Bir nevi dedektiflik! Bu hayvanların sesli davranışlarının kodlarını kırmaya çalışıyoruz yani.
DMAD’i kurarken, yola çıkış amacınız buydu sanırım…
En öncelikli amacımız, ülkemiz başta olmak üzere denizlerin ve deniz yaşamının korunmasıydı. Dernek olarak, bulundukları bölgelerde biyoçeşitliliğin zenginliğini ve o alanın muhafaza edilmesi gerektiğini gösteren, yunus ve balina gibi deniz memelilerinin izlenmesi ve araştırılmasına odaklanıyoruz. Üç tarafımız denizlerle çevrili ancak araştırma sayısı üzüntü verecek kadar az. Biz, sekiz yıl içinde, ekibimizle 600’ün üzerinde gözlem seferi yaptık. Ayrıca öğrencilere öncelik vererek, ulusal araştırmacı kapasitesini artırmaya özen gösterdik. Kamu bilinci oluşturmak da bizim için çok önemli.
DMAD denizlerimizde başta balina, yunus ve mutur (Cetacean) türlerinin korunma alanlarının belirlenmesi için çalışıyor. Nedir Cetacean türleri?
Cetacean Ailesi, dişli ve dişsiz balinalar olmak üzere dünya genelinde 90 farklı türden oluşuyor. Ülkemizin hem kıyı alanlarında hem de açık denizlerimizde 12 Cetacea türü mevcut. Bu türler, bulunduğu denizin zengin bir ekosisteme sahip olduğunu gösteriyor. Ayrıca deniz ekosisteminin korunmasında büyük rolleri var. Üstelik önemleri sadece deniz ekosistemiyle de sınırlı değil. Tonlarca karbon depoladıkları için, aslında iklim değişikliğine karşı bir ağaçtan daha fazla önem taşıyorlar. Denizin çobanları olarak bilinen yunuslar, ekonomik öneme sahip olan türleri kıyıya sürerek aslında bilinenin aksine, sürdürülebilir balıkçılık faaliyetlerinin kilit yardımcıları. Derin sularda beslendikleri için yüzey ve derin su arasındaki döngüleri sayesinde, bir çorbayı karıştırır gibi, denizdeki besin dağılımını karıştırarak, yüzeyden derin suya kadar biyoçeşitliliğin artmasını sağlıyorlar. Tüm bu özelliklerinden dolayı onlara ‘denizlerin mühendisleri’ de deniyor.
Güvende olduklarını söyleyebilir misiniz?
Denizlerimizdeki tüm balina türleri için IUCN (Uluslararası Doğayı Koruma Birliği), ya “Hassas” ya da “Tehlike Altında” kriterlerini uygun görüyor. Fakat bu sınıflandırma tüm Akdeniz için geçerli ve aslında bizim denizlerimizin içinde bulunduğu Doğu Akdeniz’de, veri eksikliğinden dolayı bu konu üzerinde daha fazla çalışma yapmadan net bir şey söylemek maalesef mümkün değil. Ülkemizde bizim bireysel olarak tanımladığımız, 25 farklı kaşalot bireyi var. Gagalı balina ve uzun balina için birey sayısı veremiyoruz fakat her üç türün de popülasyonları yıllar içinde azalma eğilimine geçti. Sebebiyse stres altında olmaları. Yani ne yazık ki balina ve yunusların güvenli koşullar altında olduklarını söyleyemeyiz. Ancak gerçekleştirdiğimiz gerek bilimsel gerek farkındalık çalışmalarıyla, bu durumu tersine çevirebileceğimize inanıyoruz.
Aynı durum çalışmalar yaptığınız diğer türler için de geçerli mi?
Ülkemiz suları da dahil olmak üzere tüm Akdeniz’deki balina, yunus ve mutur türlerinin sayılarının endişe verici düzeyde düşüşte. Daha önceleri Akdeniz’de geniş yayılım gösteren ve bol sayıda rastlanan bu türlerle şu anda sadece kıyılarda değil artık denizin derinliklerinde de nadiren karşılaşıyoruz. Tırtak (Delphinus delphis), bir zamanlar en yaygın türken artık görülmez oldu mesela. Afalinalar (Tursiops truncatus), Akdeniz genelinde en çok gözlemlenen türlerden biridir fakat yaşadıkları kıyısal şeridin yoğun tahribatı nedeniyle, besin yerine plastik çöplerle dolu bir denizde yaşam mücadelesi veriyorlar. Son dönemlerde Akdeniz açıklarında en çok karşılaştığımız tür olan çizgili yunus (Stenella coeruleoalba) için belki popülasyon açısından kötü bir şey söyleyemeyiz ama bireyler açısından her geçen yıl daha da stresli oldukları gerçek. Bu stres seviyesi sularımızdaki tüm türler için geçerli. Bir diğer gözlemimiz de şu ki, bu hayvanlar gün geçtikçe sessizleşiyor.
Sebepleri nedir?
Petrol arama çalışmalarındaki sismik operasyonlar, askeri tatbikatlara ait sonar çalışmaları, denizlerimizdeki trafiğin kontrolsüz şekilde artması gibi nedenlerle oluşan aşırı gürültü kirliliği yüzünden yalnızca son aylarda, toplamda 15 balina ve yunus türü karaya vurdu. Gürültü kirliliği, Doğu Akdeniz açısından en büyük tehditlerden biri ve kontrolsüz olarak ülkemiz sularında, uluslararası boyutlarda devam ediyor. Bu durum, “Bayrak Tür” olan ve denizlerimizin ekosistem mühendisleri dediğimiz balina, yunus ve mutur türlerinin yaralanmalarına, ölümlerine neden olurken, yaşam alanlarını terk etmeye de zorluyor. Ayrıca kıyı değişimine neden olan alan kayıpları, aşırı ve kontrolsüz balıkçılık faaliyetleri, deniz çöpleri de sebepler arasında elbette.
Bu tehlikeleri bertaraf etmek mümkün mü?
Kamunun da içinde yer aldığı paydaş gruplarının yeterli bilgi ve bilinç seviyesine ulaşması gerekli. Çözüm bireyden başladığı zaman, etkisi uzun soluklu olur. Tek kullanımlık plastik kullanımının azaltılması, kıyıların tahrip edilmesine neden olan ticari faaliyetlerin desteklenmemesi, aşırı ve gereksiz tüketimden kaçınma, küçük, yöresel işletmelerin desteklenmesi, ülkemiz sularında önemli balina türlerinin yaşadığının bilincinde olmak ve bu bilgiyi yaymak, bizim bireysel anlamda yapabileceğimiz değişimler.
Çalışmalar boyunca mutlaka çok ilginç gözlemleriniz oldu. Neler söylersiniz?
Türkiye’nin de yer aldığı Doğu Akdeniz suları, sanılanın aksine önemli bir yunus ve balina alanı. Bu da demek oluyor ki, ülkemiz sadece karasal değil aynı zamanda denizel alanlarıyla da zengin. Kaşalot balinaları özellikle sıcak mevsimlerde ülkemizde büyük yavrulu gruplar eşliğinde gözlemleniyor. Kaşalotlar 1000 m derin sulara inerek avlanırlar ve bu av esnasında yavrularını su yüzeyinde bırakmak zorunda kalırlar. Yavrular bu sırada ne yazık ki korunmasız ve tehditlere açıktır. Fotoğrafladıklarımızın çoğunda gemi/tekne çarpışma izleri mevcut. Yüksek deniz trafiği ve oldukça gürültülü su altı nedeniyle, pandemi sırasında sakinleşen deniz ekosisteminde gözlemlediğimiz aktif ve mutlu balina gruplarına, ne yazık ki artık çok nadir rastlıyoruz. Pandeminin bize öğrettiği en önemli bilgi aslında doğanın bizden çok daha güçlü olduğuydu. Bizim evlerimize çekilmemizle, doğa aynı yıl içerisinde yeniden, insanlığa hiç ihtiyaç duymadan yeşerdi. Pandemi öncesinde zorlukla gözlemlediğimiz yunus ve balina türleri, pandemi süresince evlerine geri döndüler. Bu bizim için çok önemli bir gösterge. Eğer olumsuz insan etkisini azaltırsak, doğal hayatın tekrardan canlanması için hala geç değil ve bu değişimden de yalnızca devletler sorumlu değil. Birey olarak asıl sorumluluk bizim omuzlarımızda.
Bu noktada denizseverlere de iş düşüyor…
Elbette. Mesela yunus ve balina sürüsüyle karşılaştığımız zaman hızımızı arttırmamalı, rotamızı sabit tutmalıyız. Sürüye doğru hızlı yaklaşmamız onları ürkütür ve ani dalış yapmalarına neden olur. Hızlı hareket eden teknelerle, yunus ve balina gruplarının çarpışmaları da olasıdır. Sabit hızla (genelde 4-5 knot arası) giden teknelere, yunuslar zaten kendileri yaklaşır ve bu muhteşem canlıları yakından gözlemleme şansı doğar. Yunuslar bize yaklaştıklarında da onlara dokunmaktan ve yüksek sesle konuşmaktan kaçınmalıyız. Ayrıca doğaseverler olarak, hayvan tutsaklığını onaylamayıp, yunus parkları denilen hapishanelere gitmememiz gerek. Orada hoplayıp zıplayan yunuslar ne kadar mutlu görünseler de bu hareketleri uzun süreli açlık sonrası yemek yiyebilmek için yapıyorlar. Tutsaklık sürecinde hem fiziksel hem de psikolojik olarak ağır şiddete maruz kalıyorlar. Ülkemiz zaten bu olağanüstü hayvanlara ev sahipliği yapıyor. Tutsaklık yerine, doğada gözlemi desteklemeliyiz.
Ağırlıklı olarak hangi bölgelerde gerçekleştiriyorsunuz çalışmalarınızı?
Proje bazlı çalışıyoruz. Ağırlıklı olarak İstanbul Boğazı, Gökçeada, Dilek Yarımadası, Fethiye’den İskenderun Körfezi’ne kadar ülkemizin Doğu Akdeniz sularını kapsıyor. Bilimsel gözlem çalışmalarımız kara ve deniz gözlemleri olarak temelde iki veri toplama tekniğine dayanıyor. Kara gözlemlerimizi, belirli noktalardan dürbün ve teodolit ile, Cetacea türlerinin ve alanda var olan insan kökenli tehditlerin konum bilgilerini kaydetme şeklinde yapıyoruz. Deniz gözlemlerimiz içinse mevsimsel olarak, görsel ve akustik yolla veri topluyoruz. Ege ve Akdeniz sularında yıl boyunca aktifiz.
Keşif gezilerini finanse etmenin çok kolay olmadığını düşünürsek dilediğiniz ölçüde seyir yapabiliyor musunuz? Zorluklarla karşılaştığınızı tahmin ediyorum.
Finans, önümüzdeki en büyük engel. 2015’ten beri her mevsim ülkemizin farklı denizlerini taradığımız çalışmalarımız
var ve bu çalışmalarımız 2018’den beri hız kazandı. Doğu Akdeniz’in, ülkemiz sularının tamamını her mevsim kapsayan, toplamı 200 günü aşan bilimsel seferlerimiz var. Fakat ne yazık ki bütçe kısıtlamalarımız nedeniyle bu seferlerimizin sonuna geldik. Bu seferler esnasında ülkemizi ulusal ve uluslararası platformlarda temsil ettik ve 40’dan fazla bilimsel yayına imzamızı attık. Çalışmalarımız sayesinde ülkemizin Doğu Akdeniz sularının zenginliği ve korunması gerektiği açığa çıktı. İsteyenler, bilimsel çalışmalarımızı ve koruma eylemlerimizi web sitemizden görebilir ve sosyal medyadan bizi takip ederek ya da doğa korumaya bağış yaparak bizi destekleyebilirler.
Derneğiniz gençlerin gönüllülük esasına da dayalı…
Evet. Kadın ağırlıklı küçük bir temel kadronun yanı sıra gençlerin gönüllülük esasına dayalı. Herkesin yetenek ve isteklerine göre etkin şekilde katılımı söz konusu. Hiyerarşik düzenden uzağız. Öğrenci ve deneyimli araştırmacılar bir arada çalışıyor. Zaten bu, bizim kuruluş amaçlarımızdan biri. Her bir kişinin bilimsel çalışmalarda sorumluluk alıp, kendisini geliştirebilmesi. Ayrıca, bize gönüllü danışman olarak destek veren saygın akademisyenler ve alanında uzman bilim insanları da var.
Yunus ya da (mümkün olduğu takdirde) bir balinayla karşılaşmak nedense biz insanlara hep açıklaması zor, iyi gelen duygular hissettirir. Mutlu eder, gülümsetir… Bu canlıların gezegendeki en zeki memelilerden olduğunu düşünürsek, sizce bu coşkumuzu hissediyorlar mı?
Denizlerimizin bu karizmatik ve ünlü canlılarıyla karşılaşmak hepimize aynı hisleri yaşatıyor diyebiliriz. Bizler için de bu mutluluk temel motivasyon kaynaklarımızdan biri. Bu konuda şöyle bir yorum yapmamız daha doğru olur; bu canlılar
oldukça zeki, karmaşık sosyal yapılara sahip, komplike avlanma taktikleri ve sosyalleşme davranışları sergileyen canlılar. Kendilerini, arkadaşlarını, dostlarını ve düşmanlarını tanıyabiliyorlar ve ilişkilerinin boyutuna göre bireye tepki veriyorlar. Grubun en saygın bireyi anneanne ve grubun üyeleri onun bilgi ve deneyiminin izinde ilerliyor. Eğer siz de teknenizle onları korkutmadan, saldırır gibi hızlı bir şekilde yaklaşmazsanız, teknenin burnunda göz göze gelmeniz an meselesi. Keza ıslıklarını dinlemeniz de. Yunusların konuşma dilleri ıslıklar ve bu ıslıkları sosyalleşmek için kullanıyorlar. Size yönelik ıslıklar, büyük ihtimalle sizinle iletişime geçme yöntemleri. Fakat sosyal ve duygusal açıdan bu kadar gelişmiş olan yunus ve balinalar, insan tehditlerine açık. Özellikle grupta yavruların olması, onları daha korumacı yapıyor. İçlerinde yeni yavruların bulunduğu sosyal birimlerde teknenin hareketlerine, teknenin üzerindeki hareketlere bağlı olarak davranışlarının değiştiğini görüyoruz.
Daha mı temkinli davranıyorlar?
Kesinlikle. Örneğin karşılaşma anında teknenin aniden yavaşlaması ya da onlara doğru dönmesi söz konusu olduğunda… Yani bir tehlike olmadığına karar verdikleri ana kadar uzak durduklarını görüyoruz. Lakin burada altını çizmek istediğimiz bir durum var. Son seferlerimizde bu canlıların davranışlarının ilk karşılaşma anlarında da daha çekingen olduklarını fark ettik. Bunun ana etkeninin maruz kaldıkları stres olduğunu düşünüyoruz çünkü artık denizlerimiz sessiz değil ve kıyıdan açık denize kadar her gün çok farklı tehditlerle yüzleşmek zorundalar.
Peki onlar çevrelerinde bizleri görmekten hoşlanıyorlar mı?
Bu hayvanlar doğaları gereği vahşi hayata ait hayvanlar. Evet teknelerle yarışıyor, bazen insanlara yardım ettikleri görüntüler internette dolaşıyor olabilir fakat doğadaki hiçbir vahşi canlı kendilerine ve kendi alanlarına fazlasıyla yaklaşılmasından hoşlanmaz. Doğru mesafeyi ve davranışı koruduktan sonra (hayvanlara tekne rölantide yaklaşıp, aramıza 400 m koyduktan sonra motorun boşa alınması) yunusları ve balinaları rahatsız etmeden izleyebiliriz ama kesinlikle hayvanların üstüne sürmememiz gerekli.
siz de mavi dönüşümün içinde yer alabilirsiniz.
Daha derin sularda oldukları için balinalarla ihtimal düşük ancak yüzerken bir yunusla karşılaşırsak nasıl davranalım?
Az önce de söylediğim gibi yunuslar vahşi doğaya ait canlılar. Son derece sosyal ve zeki olan bu canlılar, bizim belki saldırganlık olarak algılayabileceğimiz davranışları gruplarındaki bireylere oyun olarak gösterebilirler. Her
memeli gibi yunuslar da kendilerini ve tanıdıklarını savunma içgüdüsüne sahipler. Onları rahatsız eden faktörlerden biri ses. Sesler onların iletişim kurmak, yönlerini ve besinlerini bulmaları için son derece önemli. Bu yüzden eğer denizde
yüzerken bir yunus grubuyla karşılaşırsanız onun sizi tehdit olarak algılamaması için daha özenli, daha sakin davranmalısınız. Kesinlikle yaklaşıp, dokunmaya çalışmayın. Fakat saldırganlık olarak görülmese bile yunuslar bizim ağırlığımızın onlarca katı ağırlığa sahipler bu yüzden size çarpması bile tehlikeli olabilir.
Bir yunusun yaşamı boyunca tek bir yunusun kaybı için yas tuttuğu bilgisi doğru mu?
Yunuslar aynı bizler gibiler. Bizim gibi mutlulukları, üzüntüleri var. Cansız yavru için bir süre boyunca aile üyelerinin yas tutması, onların ne kadar hassas canlılar olduklarını yeteri kadar gösteriyor. Zaten yas tutma yalnızca yunuslar için değil diğer hayvanlar için de bilinen bir olgu.
Sempatik canlılar olmalarının ötesinde balinalar ve yunusları bu kadar özel kılan nedir?
Bu canlılar sadece deniz ekosistemi için değil dünyamız için kilit türler. Vücutlarında tuttukları tonlarca karbon sayesinde çağımızın problemi olan iklim değişikliğinin en önde savaşçıları. İklim savaşçısı olmalarının ötesinde, denizlerin çobanları yani açıktaki balığı kıyıya sürüyorlar ve böylece bilinenin aksine, balıkçıların aslında en büyük dostları. Onlara denizin mühendisleri dendiğini söylemiştim. Bir mühendis nasıl insanlar için yeni üretimler ve gelişimlerden sorumluysa yunuslar ve balinalar da denizin üretiminden ve gelişiminden sorumlu. Kısaca denizlerimizin vazgeçilmezleri.
Denizlerimizin sürdürülebilirliği açısından hayati öneme sahipler…
Kesinlikle. Deniz memelileri denizel ekosistemlerin sağlıklı şekilde devamı için çok önemli rollere sahiptir. Bu roller arasında dengeli şekilde ekosistemin devamı, besin zincirinin düzenliliği, nutrient dönüşümü ve ekosistem işlevlerinin devamlılığının sağlanması gibi rolleri vardır. Besin zincirinin farklı basamaklarına etki ederek, basamaklar arası enerji transferi sağlarlar. Deniz memelilerinin dışkıları besin maddeleriyle dolu olarak suya bırakılır. Bu sebeple suyun besin açısından zenginleştirilmesine katkı sağlar. Bu canlılar belirli habitatlar içinde dağılım gösterdiklerinden, korunma alanları oluşturulduğunda, bölgenin de korunması sonucunda, bu alanlarda yaşayan diğer canlılar da korunmuş olur. Böylece denizel ekosistemlerdeki çeşitlilik ve işlevsellik sürdürülebilir şekilde devam eder.
Son keşif seyrinizde karşılaşma şansınız oldu mu?
Aslında en ilginç gözlemimizi temmuz ayında gerçekleştirdik. 21 gün boyunca denizdeydik ve kaşalot balinalarının izini sürüyorduk. Ancak ne yaparsak yapalım sularımızı terk etmiş gibiydiler. Tam umutlarımız kırılmışken su altı dinleme cihazımızda, en sonunda uzaktan da olsa, balinaların seslerini duyduk. O incecik “tık tık” sesi… Tüm ekibin motivasyonu yerine geldi. Tam sekiz saatlik arama operasyonundan sonra, en sonunda karşımızda 15 kaşalot çocuğu. Denizde bir kreşe denk geldik. Oyun seslerini teknenin güvertesinden duyuyorduk. O kadar neşeli ve oyun peşindeydiler ki… Teknemizin burnunda birbirlerine ve tekneye sürtünerek oyun oynadılar. Grupta iki yetişkin birey vardı. Hafif uzaktan çocukları disiplin ettikleri kesin.
Bugüne kadar yapılan araştırmalara rağmen hala çözülemeyen sırları var mı?
Dünyada yaşayan yaklaşık 90 balina ve yunus türü var ve bu türlerin 20 tanesi ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz’de mevcut. Bu türlerden bir kısmıyla ilgili genel ya da genelden daha fazla bilgilere sahipken, hakkında birçok şeyi bilmediğimiz türler de mevcut. Örneğin; denizlerin hayaleti olarak da adlandırılan Cuvier gagalı balinası hakkında bilinmeyen çok fazla gizem mevcut. Ne yazık ki yunus ve balina türleri ülkemizin en az bilinen ve en az korunan türlerinden. Ve ne yazık ki ülkemizde doğa araştırma ve koruma çalışmalarına yönelik fonlar ve bağışlar oldukça az.
Kaç yunus türü yaşıyor denizlerimizde?
Tırtak (Delphinus delphis), Afalina (Tursiops trunatus), Çizgili yunus (Stenella coeruleoalba), Boz yunus (Grampus griseus), Bir de yunusların yakın akrabaları muturlar var.
Şu anda üzerinde çalıştığınız belirli bir proje var mı?
Projelerimiz ve eğitimlerimiz yıl boyu 2015’ten beri devam ediyor. En önemlilerinden biri “Derin Denizlerin Dev Koruyucuları”; ilk olarak 2018’de Göcek ve Antalya gibi küçük bir alanı içerirken, 2020 yılından itibaren Türkiye Doğu Akdeniz Sularının tamamını kapsayacak şekilde gelişti. Bu, DMAD’ın en önemli çalışmalarından biri. Tüm Doğu Akdeniz’deki Cetacean türleriyle ilgili tek özel çalışma. Mevsimsel olarak yapılan çalışmalarda, geleneksel gözlem ve ileri akustik araştırma teknikleri kullanılıyor. Diğer bir projemizin amacıysa, “denizel ekosistem mühendisleri” olan bu türleri “bayrak tür” olarak kullanarak, bölge ekosistemini korumak. Ayrıca ACCOBAMS sertifikalı MMO (Marine Mammal Observer) / PAM (Passive Acoustic Monitoring) eğitimleri de veriyoruz. Katılımcılar, su altında yapılan çalışmalar sırasında çevredeki canlıları en az şekilde etkileyecek tercihleri uygulamak için ileri düzeyde teorik ve uygulamalı dersler alıp, sınavlara girerek uzmanlıklarını alıyorlar. dmad.org.tr
HEDEF DENİZLERİN KORUNMASI
Özellikle, Doğu Akdeniz’de, İspanya’dan Suriye’ye kadar olan bölge, deniz memelileriyle ilgili en fazla bilgi açığının olduğu yerlerin başında geliyor ve bu yüzden, o bölgelerde yunus ve balina türlerinin çok az olduğu sanılıyordu. Ancak, DMAD’in 2015’ten bu yana yaptığı 600’ü aşkın gözlem seferi, bu bilginin çok da gerçeği yansıtmadığını ortaya çıkardı. Ülkemiz sularının, sadece yunuslara değil, Amerikalı yazar Herman Melville’nin eseri ‘Moby Dick’e konu olan Kaşalot ve denizlerin utangaç güzelleri Gagalı balinalar gibi nadir türlere de yıl boyunca ev sahipliği yaptığı anlaşıldı. Bu bilgiyle yalnızca kıyılarımızın değil, açık denizlerimizin de korunması gerektiği fark edildi. DMAD, sadece yurt içinde değil, uluslararası platformlarda da konuyla ilgili Türkiye’nin sesi oldu. Birçok uluslararası konferansta ülkemiz adına söz aldı. Dernek, halen çalışmalarına devam ediyor. dmad.org.tr
Comments are closed