Dünyanın en prestijli otomobil yarışlarından biri olan Monaco Grand Prix için geri sayım başladı. Yarışçılar, 29 Mayıs’ta yani yarın, şehrin kıvrımlı daracık sokaklarında son sürat uçacak, nefesler tutulacak. Şimdi arkanıza yaslanın ve kemerlerinizi bağlayın. Monaco Grand Prix’nin geçmişine doğru hızlı bir yolculuğa çıkıyoruz. Yazı Simla Cebli
Minik prensliğin daracık sokaklarında kıvrılıp dönen bu doğal pist, yarışlara 1955 yılından beri ev sahipliği yapıyor. Tünel ve pek tabii o çok meşhur keskin dönüşü de cabası. Şüphesiz ki Monaco Grand Prix’nin şehre geldiği dört gün boyunca her şey değişiyor. Yarış bizlere bir kez daha masallardaki gibi ışıltılı, parıltılı, gösterişli Monako’yu izleme fırsatı verecek.
Circuit De Monaco, Formula 1 takvimindeki en kısa ve en yavaş pistlerden olmasına rağmen, sıkı bir hayran kitlesi var. Monte Carlo’nun virajlarından geçen bir sokak pisti olarak, 1950’lerden beri neden motor sporlarında temel bir unsur olarak kaldığını anlamak zor değil. Günümüzde Circuit De Monaco, tek ya da çift yıl olmasına bağlı olarak Monaco ePrix ve Monaco Tarihi Grand Prix’sine ev sahipliği yapmak için de kullanılıyor. Tabii ki ana etkinlik Formula 1 Monaco Grand Prix. Pisti sıkı, kıvrımlı ve biraz da acımasız olarak nitelendirebiliriz. Bu nedenle, genellikle bir F1 sürücüsünün becerisinin en iyi testi olarak kabul ediliyor. Bu yarışta, parkurun daha yavaş olması ve metodik olarak test edilmesi nedeniyle, otomobillerin gücü çok önemli bir faktör olarak kabul görmüyor.
Circuit de Monaco’nun geçmişine bakarsak, ilk orijinal fikir, Automobile Club de Monaco’nun Başkanı Antony Noghes’den gelmiş. Grimaldi Ailesi ile olan yakın bağları, vizyonunu gerçeğe dönüştürmesini sağlamış. Tarihte ilk yarış 1929 yılında yapılırken, ilk taç giyen, Bugatti otomobiliyle William Grover Williams. 1950 yılında düzenlenen ilk Dünya Şampiyonası’nı kazanansa Arjantinli Juan Manuel Fangio.
Geçmişte Monako pisti, heyecan verici olduğu kadar tehlikeli olmasıyla da hafızalar da yer etmişti. 7 Mayıs 1967’de üçüncü derece yanıklardan dolayı hayatını kaybeden Lorenzo Bandini bunun kanıtı örneğin. Saman balyalarına çarpan otomobillerin alevlenmesi sonucu, saman balyaları bir sonraki yarışlarda derhal yasaklanmış, uzatılmış korkuluklar kullanılmıştı.
Monte Carlo sokaklarında efsane olarak anılan Mr. Monaco lakaplı Graham Hill, kariyerinde Circuit de Monaco’yu beş kez fethetti. Bunun yanı sıra Indy 500, Le Mans ve Monaco Grand Prix’de kazanan tek pilot olarak “Triple Crown” ünvanını hala taşıyor.
1984yılında Ayrton Senna genç yetenek olarak Monaco Grand Prix’sinde çok kötü hava şartlarına rağmen Niki Lauda’yı geçerek podyumda ikinci olarak yerini aldı. İlerleyen yarışlarda Monaco Grand Prix’de altı şampiyonlukla Mr. Monaco’yu geçmeyi başardı ve Senna nihayetinde 1992’de şampiyonluğu kaptı.
Michael Schumacher, 1994 ve 2001 yılları arasında Benetton takımının ardından Ferrari’nin otomobilleriyle beş kez birinci olmayı başardı. Podyumda her ne kadar Mercedes-Lewis Hamilton, Red Bull-Max Verstappen görmeye alışkın olsak da, bu sene Monaco Grand Prix’de sürpriz isimlerle karşılaşma şansımız olabilir.
Nelson Piquet’in “Monako’da yarışmak, oturma odanızda bisiklet kullanmak gibidir” sözüyle anlattığı Monaco Grand Prix, dört gün boyunca sokaklarda yankılanacak araba sesleri, büyüleyici Herkül Limanı ve megayatlarıyla birçok ünlü sanatçının akınına uğrayacak. Etkinliği soluksuz izlemek isterseniz, Monako’nun en havalı otelleri, restoranları, barları bu imkanı ayaklarınıza seriyor. Port Hercules, Monte Carlo ve Condamine semtleri arasında geçen pist, eşsiz atmosferde, şahane anlar yaşatıyor. Eleme ve yarış günleri dışında piste inebilir, dünyaca ünlü ekiplerin pist ve padoklarını yakından inceleyebilirsiniz. Akşamları şehirdeki görkemli gece kulüplerinde düzenlenen partiler de radarınızda olsun. İster ekrandan izleyin ister canlı heyecan dolu yarışların sonuna kadar keyfini çıkarmaya bakın.
Comments are closed