Sam Fortescue, Evo Yachts’ın yeni V8’ini çok yönlü bir günlük tekne haline getiren özellikleri inceliyor
Erafıma bakıyorum. Evo V8’e binen tüm konuklar (birkaç gazeteci, tasarımcı ve PR ekibi), adeta hiçbir iletişim kurmadan teknenin plaj alanı ve çeşitli yerlerindeki rahat alanlarına konumlandılar. Ben de giriş seviyesinde dört dolgun minderden oluşan şık bir şezlonga uzanıyorum. Yuvarlak bir Dedon Nestrest koltuğuna PR ekibinden üç kişi oturuyor. Hepimiz teknenin görüntüsüyle büyülenmiş durumdayız. Bir çift Volvo Penta IPS 1350 motorundan güç alan tekne 16 knot hızla uçmaya başlıyor ve Cannes Körfezi’nin suyu, büyüleyici pürüzsüz bir tabaka halinde gövdenin altından çıkıyor. Ardından bunlar arkamızda yükselen köpüklü bir tepeye dönüşüyor.
Konuklardan biri merakla, “Daha önce tekne hareket halindeyken yüzme platformunda vakit geçirmek istemezdim ama bu farklı” diyor. Yine de V8 hakkında çığır açan ve yeni deneyimler sunan çok daha fazla şey var. V8, rekor dünya prömiyeri sayısına sahip Cannes Tekne Fuarı’nda dahi dikkat çekmeyi başarıyor. Bunun sebebi biraz da geniş açık güverte alanlarından kaynaklanıyor. Uzatılabilir arka kısmı, Evo’nun daha küçük R serisinde öne çıkan bir özellikti ve beach club’da eğlence alanı 25’ten 35 metrekareye çıkarıldı. Yani 24 metrenin hemen altında ve 7 metre genişlikteki teknede, çok fazla özellik sunuluyor.
Ama o büyük arka kısımdaki plaj alanını geçtikten sonra gerçekten tekne hakkında dikkatinizi çeken ilk şey, güverte alanını çevreleyen sportif Y kollu tasarıma sahip karbon ikiz dümen oluyor. Şirket içi tasarımcı Valerio Rivellini, “Yelken fikirleriyle başladım ve tıpkı bir yarış teknesinde olduğu gibi, taraf değiştirebilmeniz için koltukların arasından dümenden dümene geçiş imkanı sağladık. Bu denizcilikle ilgili başka bir his” diyor.
Kaptanımız ve Evo’nun üretim müdürü Paolo D’Orazio, adeta bunu kanıtlamak adına tekneyi bir dalgakıranın karmakarışık kayalarının yanındaki tehlikeli derecede dar bir rıhtımdan çıkarmak için sancak dümeninin yanındaki korumalıklara konumlanıyorlar. Gazı ve joystick’i rahatlıkla kullanıyor ve ardından dümeni Rivellini’ye bırakıyor. O da teknenin maksimum hızı olan 24 knot’a sorunsuz bir şekilde ulaşıyor. Tasarımcı Rivellini, saçlarında esen rüzgar ve önündeki iyi görüş açısıyla oldukça sakin görünüyor. Normalde PR ekibinden olan ama şimdi bir mürettebata dönen kişiye arkadaki camı biraz indirmesini söylüyor ve o da salondaki bir düğmeye basıyor. Cam sessizce inerek Rivellini’ye net bir görüş açısı sağlıyor ve memnuniyetle gülümsüyor.
Bununla birlikte isteyebileceğiniz tüm Garmin köprü üstü ekranlarıyla birlikte dahili bir dümen istasyonu da bulunuyor. Hatta üretim ekibinin “çatı katı” dedikleri yerde dördüncü bir istasyon dahi var. “Yukarıda mı?” diye şüpheli bir şekilde soruyorum. Çünkü bir çıkıntının ötesinde görünür bir oturma yeri, korkuluk ve hatta erişimi olmayan bir platforma bakıyorum. Rivellini dümeni bırakıyor ve başka bir düğmeye basıyor. Gizli bir merdiven, tavandan yumuşak bir şekilde iniyor. Ardından dört gömme şezlongla tamamlanan minimalist bir güneşlenme terasına tırmanıyoruz. Yan korkuluklarıysa geriye çekiyorsunuz ve kaldırdıktan sonra yerine oturtmanız yeterli oluyor.
Tasarımcı, alçak bir tik platformun önünde, neredeyse Buda gibi bağdaş kurup oturmuş. Bir düğmeye dokunulduğunda, bir Garmin ekranı ve alçak bir rüzgar deflektörü yukarı doğru geliyor. Ayrıca bir joystick ve gaz kelebeği de yavaşça ortaya çıkıyor. Rivellini, limanı bir yelkenli gibi sessizce geçmenin en güzel görüntüyü sunduğunu belirtiyor.
Motor çalışırken tam olarak sessiz değil ama bulunduğumuz yer sakin ve manzara rakipsiz. Bu, teknenin sunduğu birçok sürprizinden sadece birisi. Aynen büyük ön güvertedeki çıkarılabilir güneşlenme minderindeki ayak boşluğunun suyla doldurulup bir havuz olarak kullanılması gibi. Ya da alt güvertedeki üstü açılabilen tekne sahibi kamarasının cam kapılarla beach club’a bağlanması gibi. Başka bir düğmeye dokunduğunuzda cam kapılar geriye kayıyor; böylece kamarayı ve beach club’ı geniş bir arka güvertede bir araya getiriyor.
Bir anda deniz üzerinde özel bir teras elde etmiş gibi oluyorsunuz. Rivellini, bunu “Her zaman denizle temas halindeyiz” diye açıklıyor. V8 modeli, özellikle iç mekan söz konusu olduğunda, tersanenin önceki amiral gemisi 18 metrelik R6’ya göre büyük bir adımı temsil ediyor. V8’in büyük salonu, sade ve temiz tasarımıyla bir şaheser gibi. Tekne sahibinin kamarası da, genişliğin tamamını kullanarak her iki yanda cam panelleriyle adeta ışıkla yıkanan bir banyo ve giyinme alanından oluşuyor.
Daha fazla konuk kamarası için de yer var ve Evo kişiye özel yerleşim planlarını yapmaktan memnuniyet duyuyor. Şirketin Pazarlama Müdürü Angela Maisto, “Her yıl çok fazla tekne üretmemeye karar verdik çünkü her biri özel yapım” diyor. Yüzme platformundaki minderli şezlonguma geri döndüğümde, Evo’nun daha fazla sipariş için şimdiden aşama kaydeden görüşmelerde olduğunu öğrenmek beni pek şaşırtmıyor doğrusu.
Comments are closed