Bleu de Nimes’in sahibi bu yatı iki refit sürecinden geçirmekle kalmadı, aynı zamanda her ikisininin de kendi tersanesinde tamamlanması için elinden geleni yaptı. Yatının askeri gemi formundan nasıl da sağlam bir explorer’a, hatta charter şampiyonuna dönüştüğünü Risa Merl’e anlatıyor.
Tam Tiki defa refitten geçen Bleu de Nimes’in sahibi, kendisine neden bu yatı istediği sorulduğunda, “Bir gemi istedim, diğerlerine benzeyen bir yatım olsun değil,” diye cevap veriyor. Pek çok kişi refit işlemine girişirken suya inecek yatı bir süre kullanıp sonra yeni bir model arama planları yapıyor. Bu seferki durumda ise Bleu de Nimes geçici bir heves olmanın da ötesinde bir iş. Her biri kendi zorluklarını barındıran tam iki kapsamlı refit süreci yaşamış, 20 yıllık bir tutkunun yansıması. Yapılan son çalışmaların ardından bambaşka bir boyuta geçen yat, charter sektörünün de süperstarı olmayı başardı. Şimdilerde yeryüzünde gitmediği yer neredeyse yok denecek kadar az.
Bleu de Nimes’in sahibi ise denizci doğanlardan. İlk teknesine beş yaşındayken sahip olduğunu hatırlıyor. Baglietto yapımı maun renkteki dingi babasından ona verilen bir Noel hediyesiymiş. 13 yaşına geldiğinde dört metrelik bir Zodiac’ı 20 beygir gücündeki motorları çalıştırarak Portofino’dan Sardinya’ya kadar götürmüş. O seyahatine oldukça itimat eden biri olarak son yıllarda zamanının çoğunu Hindistan ve Pasifik okyanusları gibi uzak kıyılarda geçiriyor.
Bleu de Nimes’ten önce 35 metre, 50 metre ve 60 metre olmak üzere boy boy motoryatı bulunuyordu. Ne zaman ki dünya macerasına atılabilecek bir gemi için hazır olduğunu hissetti, o zaman, yani 1999’da broker Peter Insull’dan bu gemiyi bulmasını istedi. Bir gemi görünümüne sahip yeni bir yatı olsun istemiyordu, aynı zamanda anatomik olarak da kapasitesi yüksek, uzak destinasyonlara gidebilecek bir yat arayışındaydı. “Hava ne olursa olsun seyir yapabilmeyi hayal ettim,” diye anlatıyor. Öte yandan, Arctic P’nin geçirdiği dönüşüme hayran kalmıştı.
Bir süre araştırdıktan sonra dikkatini İngiliz kraliyet filosunun artık emekliye ayrılmış 55 metre boyundaki bir gemisi çekti. Eski adıyla Lodestone olarak anılan gemi açık artırmaya sunulmuştu.
Pek çok refit hikayesi tozlu çelikler ve işler başladıktan sonra kendini ele veren gizli kalmış hasarlar gibi korku dolu detaylar içerir. Bleu de Nimes’de durum biraz farklıymış. Çelik gövdesi ve üst binası muntazam durumdaymış. Yat sahibi bunun nedeninin İngiliz ordusunun en iyi kalitede çelik tercih etmesine ve yıllar içinde gemilerinin bakımına çok özen göstermesine bağlıyor. “Gövdesinde bir milimetre dahi korozyon yoktu,” diyor. “Sadece gövdeyi ve üst binanın bir bölümünü tuttum. Geri kalan her şeyi değiştirdik.” Lodestone’u Bleu de Nimes’e değiştirme sürecinde geminin kemikleri orada olsa da kendisinde herhangi bir yaşam izi bulmak oldukça güç olmuş. Ana güvertede geminin üst binası boyunca bir delik varken, dış güverte mevcut değilmiş. Bu durumda projenin sıfırdan başladığını söyleyebiliriz. Gerek yat sahibi gerekse tasarım ekibi böylesi sağlam bir gövdeyle neler yapılabileceğini hayal ederek işe koyulmuşlar.
Yat sahibi büyük bir yat dönüşümünün ve yeniden inşasının altından kalkabilecek bir tersane arayışına girdi. Önce İngiltere, Polonya ve İtalya’ya baktı ve ardından dümeni Türkiye’ye çevirdi. Zira düşük maliyetlerle kaliteli sonuçlar almak cezbedici olmuştu. Ancak, Türkiye’de tercih ettiği tersane istenilen işin bir bölümünü garanti edemeyeceğini söyleyince yat sahibi çareyi kolları sıvamakta buldu. Yatı yerleştirebileceği bir arazi bularak kendi ekibini oluşturdu. Bu ekibin içinde yat tasarımcısı ve danışman Peter Birkett ile gemi mühendisi Halit Ertürk de yer alıyordu. Yat sahibinin de işe el attığını söylemek yanlış olmak. Yatın dönüşümü 2005 yılında tamamlanana kadar dört yıl geçti ve bu süre içinde tam 94 kere Türkiye’ye uçtu. Tasarımı en ince detayına kadar kontrol etti. “Güvertede kullanılacak tuvalet kağıdına bile ben karar verdim,” diyor gururla.
Yatın baş tarafı yükseltilirken pencereler genişletildi. Üst binanın şeklin baş tarafta korundu ve kıç taraflar tekrar ele alındı. Yat sahibinin geniş bir ailesi var ve hep beraber güvertede vakit geçirmekten keyif alıyorlar. Bu nedenle amaç mümkün olduğunca geniş alanlar yaratmak ve 20 konuk ile 20 mürettebat için yeterli alanı açmaktı. İlk refitin sonucunda yattaki kamara sayısı dokuzdu -üç tane üç kişilik ve altı da çift kişilik. Yat sahibinin kamarası alt güvertenin merkezine konumlandırıldı ki burası gece seyirlerinde uyuması en konforlu alan olarak bilinir. İç mekan tasarım yat sahibinin evlerinden birkaçını da tasarlamış olan Pier Vittorio Cerruti’ye ait. Yat sahibi; Amerikan kiraz ağacı, konforlu mobilyalar, antika parçalarla zengin görünen, değerli Çin vazoları içeren kolonyal motifler talep etti. Codecasas’ın daha modern İtalyan stiline atıfta bulunarak, “Bu yatımın daha öncekilerden tamamen farklı olmasını istedim,” diye de belirtiyor.
Ana salon, muhabbetli akşamlar için ideal bir mekan. Baş tarafından konuklar için daha küçük ve fakat sıcak iki küçük oturma alanı da bulunduruyor. İç mekan tasarımı yat sahibinin kolonyal motif ve konforlu yaşam talebini karşılar nitelikte.
2005’te tamamlanmasının ardından Bleu de Nimes yat sahibinin özel gezilerine 10 yıl hizmet verdi. Papua Yeni Gine’den Grönland’e, Aldabra’dan Seyşellere kadar pek çok uzak diyarı tecrübe etti. Bütün bu çevreler için uyumlu bir yattı ve son teknolojiye sahip dalış takımının haricinde yatın pek çok alışılagelmiş özelliği yoktu. Yat sahibi spa havuzları veya yüzme havuzları aramıyordu elbette ki bunu “Yüzmek istersem denize girerim” diye dile getirdi. Her kamarada televizyon ve DVD çalar olduğu için sinemaya da ihtiyaç duymadı. Dik, keskin merdivenler bile süperyattan ziyade gemiyi andırıyordu. Ama 2016’da Blue de Nimes’in yeni bir değişimden geçerek tarz sahibi bir charter yatına dönüşmesi kararı alındı.
Bu sefer yatın gövdesi 16 metre daha uzatıldı. Böylelikle boyu 72,25 metre olurken hacmi yaklaşık 600 grostonu buldu. Maalesef, hemen hemen ilk refitte olduğu gibi, seçilen tersane -ki bu defa İtalya’daydı- başarısızlığa uğradı. Tersane iflas etti ve yine yat sahibinin devreye girmesi gerekti. Var olan sözleşmeleri eline aldı ve yeniden kendi ekibini oluşturdu. Bleu de Nimes tersanenin Cenova yakınlarındaki artık kullanılmayan alanında kaldı ve tedarikçilerle olan görüşmeleri de yatın kaptanı Mascia Poma ile 10 mürettebat gerçekleştirdi. “Başından beri benimle beraber,” diyor yat sahibi kaptandan söz ederken. Dümende bir kadının olmasından dolayı gurur duyduğu belli. “Prensipte, kadınlar normalde bir erkeğin olarak görülen işi yaptıklarında daha büyük tutku duyuyor ve detayları da bir o kadar önemsiyorlar.” Gemi mühendisliği için Mario Nattero, iç mekan tasarımı için de Cerruti ile anlaşıldı. Güvertedeki yeni alanlarda bir önceki stile sadık kalındı. Mobilyalarda çokça Amerikan kiraz ağacı ve zeminde iroko ahşabı kullanılırken, tamamlayıcı olarak siyah mermer tercih edildi.
Eğer orijinal dönüşüm yata benzer bir gemi ile sonuçlandıysa, ikinci refit işlemi gerçek bir explorer süperyatı doğurdu. Bu yalnızca ilave edilen alanlardan değil fakat duruşundan bile anlaşılıyor. Gövdesinin uzatılması duruşunu daha zarif kıldı. Aynı zamanda tam anlamında mekanik bir dönüşümden de geçti. Pompalar, jeneratörler, kirli su sistemleri ve dahası güncellendi. Yat sahibinin isteği üzerine Yolcu Yat Kodu (PYC) alındı.
Gövdenin uzatılmasıyla birlikte konaklama için de ek alan açıldı ve yat charter dostu bir hal aldı. Bleu de Nimes ikiyi kesildi ve 11,7 metre merkeze eklendi. Kıç tarafa da 4-5 metre ilave edildi. “Kapsamlı gövde modifikasyonları yatın mühendisliğinin de yeniden yapılmasını gerektirdi (pek çok FE ve CFD hesaplamaları yapıldı). Denge ve sistem hesaplamaları önem arz etti,” diyor Mario Nattero. “Yolcu notasyonu daha fazla mühendislik ve tasarım inceliği anlamına geliyor.” Yat PYC ile uyumlu hale getirilirken, yaşam alanlarına 39 yangın kapısı, dört su geçirmez kapı ve 16 su geçirmez kapak kuruldu.
Merkezde yapılan uzatma işlemi bir alt güverteden güneşlenme güvertesine giden, yani altı güverteye uzanan bir asansöre de kapı açtı. Dev bir merdiven yapıldı ki, bu şekilde keskin ve dikey merdivenler tarihe karıştı. Ana güvertede şimdi büyük bir salon, baş sancak ve iskele taraflarında iki dinlenme alanı yer alıyor. Daha önceki yerleşiminde konaklama alanları alt güvertedeyken, bu kez iki VIP kamara ana güverteye alındı.
Yeni eklenen konaklama ve iki spa, bir spor salonu ve beach club gibi diğer charter nitelikleri ile Bleu de Nimes, yaz aylarında Seyşeller ve Maldivler’de charter hizmetine sunulacak
Üst güverte eğlencenin merkezine dönüşmüş. İki iç ve iki de dış mekan yemek masası toplam 36 konuk ağırlayabiliyor ki, güvertedeki ikinci kuzinenin yemek servisini kolaylaştırdığını söylemek lazım. Üst güvertedeki konforlu mobilyalar bir yana, yata ulaşım da helikopter ile sağlanabiliyor. Yat sahibinin suiti iki banyosu, tuvaleti, çalışma ve dinlenme alanlarıyla bu güvertede. Yat sahibi şimdilerde yeni suitini kullanıyor olsa da gece uykuları için artık 10 kamaraya ev sahipliği yapan alt güverteye geçmeyi planlıyor. Yatın alt güvertesinde dört tender’ın ikisinin depolandığı bir garaj da bulunuyor. Diğer iki tender ise baş güverteye alınmış.
Kıç tarafta yapılan uzatma işlemi ise bir beach club olarak hayat bulmuş. Nattero bu kısmı şöyle anlatıyor: “konukların iç mekanlardaki yaşam alanları ile yüzme platformu arasındaki kolay geçiş yattaki deneyimi artırırken, yatın orijinal “keşif ” ruhuna da aykırı düşmüyor.” 12 knot seyir hızında ilerlediğinde 20.000 deniz mili yol katettiğini düşünürsek hala bir keşif yatı. Uzun süreli seyahatler için farklı ısı derecelerine ayarlanabilen üç kiler de düşünülmüş. “Eğer istersem, 40 kişiye bakarak bir yıl boyunca denizde kalabilirim,” diyor yat sahibi. Bu arada, yeniden inşa sırasında uzun süreli seyirleri kolaylaştıracak bir detaya daha özenle yaklaşıldı: yeniden tasarlanmış bir gövde. “Yeni balb, salma ve kıç yüzme platformu gövde stabilitesini güçlendirdi.
Bleu de Nimes şimdilerde yüksek standardıyla dünyayı keşfetmeye hazır. Diğer charter özellikleri arasında ara güvertedeki büyük spor salonu, güneşenme güvertesindeki iki spa havuzu yer alıyor. Ancak tabii yat sahibi tercihini denizde yüzmekten yana kullanıyor. Bu, Bleu de Nimes’de hayatın tadını çıkarmadığı anlamına gelmiyor. “Pek çok yönden gelişme kaydetti. Daha sakin, güvenli ve konforlu,” diyor. “Şimdi daha dengede, hareket ettiği bile anlaşılmıyor.”
Tersanenin inşa sürecinin başında yaşadığı iflas ile ardından vuran pandemi etkisiyle proje süresi 18 aydan dört yıla çıkarılarak yatın suya inişi 2020’de gerçekleştirildi. O yazı yat sahibinin gençlik yıllarının geçtiği Sardinya’da seyrederek geçirdikten sonra Maldivler’e yol aldı. 2021’de ise Akdeniz’e geri dönerek charter için de popüler bir yat olabileceğini kanıtladı.
Bleu de Nimes şimdilerde satışta (Edmiston tarafından 47 milyon Euro isteniyor). Yat sahibi kendisi için 30 ila 50 metre görece küçük bir yat arayışında. Bu kez refit projesine girişmek yerine broker piyasasına göz atıyor. Ancak şu anki aşkını hak ettiği fiyata vermekte kararlı. “Kim bilir,” diye başlıyor söze, “bir sonraki röportajımız 20 yıl sonra, ben bu yatı bir kez daha yenilediğimde olur.”
Civvy Street’te seyir
Bleu de Nimes hayatına İngiliz kraliyet donanmasının Lodestone’u olarak başladı.
1980’de Clelands Shipbuilding Company tarafından suya indirilen geminin asıl amacı mayın döşemekti.
Magnet sınıfı tekneler 55 metre uzunluğunda ve 828 groston hacminde olurlar.
Değişime uğradıktan sonra Bleu de Nimes’in hacmi 1637 grostonu buldu.
Lodestone, 1997’de açık artırmaya çıkarılana kadar hizmet verdi.
Hem Lodestone hem de kız kardeşi Magnet’in hala gidecek çok yolu vardı.
Neyse ki Lodestone askeri yaşamını geride bırakacak kadar şanslıydı.
İki defa yeniden inşa edildi ve yeni sahibiyle uzak diyarlarda seyretmeye başladı.
Fotoğraflar – Edmiston
Comments are closed