1929’da suya indirilen bu klasik motoryat, 11 farklı kullanıcıya sahip oldu, İkinci Dünya Savaşı’nda hizmet verdi ve uzun zamandır 12. sahibinde. 2015 yılında satın alındı. Sahip olduğu denizcilik tarihini yeniden canlandırmak adına yeni bir charter macerasına hazırlandı. Sizin için 16 aylık onarım emeğinin detaylarını yazdık.
Yatın sahibi bu klasik güzele ilk baktığında, tam olarak kendisi için yapıldığını anladı; ama bunu birlikte olmadan 10 yıl önce söylemişti. Haida 1929’un kaptanı Daan de Witt, “10 yıldır bu tekneyi çok seviyor” diye anlatıyor. “Bir keresinde bana bu tekneyi alamazsa, başka hiçbir tekne almayı düşünmediğini söylemişti.” Gerçekten Haida 1929 sahibinin ilk teknesi oldu ve onun bu tutkusu, 66,50 metrelik (cıdavrayla birlikte 71.1 metre) motoryatın 16 ay boyunca devam eden tamiratların ve restorasyonun büyük bir dikkatle yapılmasını besledi. Teknenin yeni adı, ilerlemiş yaşına atıfta bulunuyor. 1929 yılında Krupp Germaniawerft tarafından Amerikan maya kralı Max C Fleischmann için suya indirilmişti. İsmini yerli Alaska kabilesinden esinlenerek vermişti. Uzun ve birçok hikayeyi barındıran ömrü boyunca, 11 farklı sahibi ve çeşitli rolleri oldu. Bunlar arasında 2. Dünya Savaşı sırasında ABD Donanması’na kahramanca hizmet etmek de vardı. Bu süre içerisinde USS Argus, Sarina, Rosenkavalier, HaidaGand, Dona Amelia gibi isimler verildi. Dona Amelia olarak, Cornwall’daki Fal Nehri’nde bakıma alındı; terk edilmiş değildi ama kesinlikle kullanılmıyordu. Yıllar sonra aracı firma Edmiston, yeni bir alıcı bulmakla görevlendirildi ve 2015 yılında şu anki mevcut sahibi fırsat buldu.
Uzun yıllar boyunca Haida’nın özlemiyle yanıp tutuşsa da, ona kavuşması biraz zaman aldı. Anlaşma imzalanmadan önce bir yıl boyunca Fal Nehri’ni ziyaret etti. Kaptan de Witt, “Her gittiğinde yeni fikirlerle geri dönüyordu” diyor. Klasik bir yatı restore etmek son derece kapsamlı bir araştırma gerektiriyor ve ilk kez bir yat sahibi olan biri için de durum farklı değildi. Ama Haida 1929’un yeni sahibi kesinlikle buna hazırdı. Bazı tekne sahipleri projeye dergi kupürleri ve ruh haline göre bir dizi fikirle gelir. Haida 1929’un sahibi uzun bir süredir beklenen satın almayı tamamladığında, üç MacBook dolusu detaylı tasarımlara ve kendi el çizimi taslaklara sahipti. Tek ihtiyacı olan doğru ekipti. Kaptan de Witt, “Detaylar için iyi gözlere sahip” diyor. “Patron, başkasının fikirlerini ortaya koyacak bir tasarımcı istemiyordu.” Tekne sahibi aşırı derecede kapsamlı bir brifing verdi; onun fikirlerini teknik olarak hayata geçirebilen profesyonellerle iş birliği yapmalıydı. Edmiston satış komisyoncusu Alex Busher tarafından tekne sahibiyle tanıştırılan tasarımcı Adam Lay ise şunları söylüyor: “Ne yapmak istediğini çok ama çok net bir şekilde ifade eden alışılmadık bir müşteriydi. İnanılmaz bir tasarım brifingi vermişti. Tekneyle ilgili ne yapacağımızı tam olarak biliyorduk.” Sunumda sık sık kullanılan sözlerden biri “canlılık” kelimesiydi. Yani hem dış kullanım alanları yenilenecek hem de içeride doğal, parlak bir ışıklandırma yapılacaktı. Elbette her şey zarif ve şık olmalıydı. 1920’lerin ve 1930’ların romantizmini anımsatmalıydı. Yenilenme planı, teknenin geçmişine saygı duyularak yapıldı. Bunlar arasında orijinal direkt tahrikli motoru korumak ve tender’ları yeniden yan güvertelere almak vardı. Bu basit bir modernleştirme veya restorasyon değildi.
Yeni dış merdiven, güneşlenme alanı olan havuz ve ana kamaradaki spa odası, dikkatle düşünülerek planlandı. Şirketin kurucusu Nick Edmiston ise şunları söylüyor: “Edmiston yat yönetim ekibi, ilk onarım şartnamesini hazırlamıştı. Bu önemli ölçüde genişletildi ve tekne sahibiyle birlikte potansiyel onarım tersaneleri gezildi.” Sonuç olarak tekne, klasik restorasyonlar konusundaki büyük deneyimiyle bilinen Pendennis’e bırakıldı. Edmiston, bu konuda “Malahne’nin restorasyonunda çok iyi bir iş çıkardılar ve klasik yatları çok iyi anlıyorlar” diyor. Edmiston’ın proje müdürleri, 2011’den beri, Dona Amelia isimli günlerinden bu yana onunla olan ve tekneyi iyi bilen Kaptan de Witt ile birlikte yenilenme boyunca tersanede bulundular. Ondan önce büyük kardeşi Talitha’da görev yapıyordu. Kaptanın yardımcısı da, bu uzun serüven için oradaydı. Haida, bir büyü yapıp, insanları etrafında toplamayı başarmıştı. Haida 1929, Temmuz 2016’da Pendennis’e ulaştı. Sürekli olarak bakım yapılmayan dönemde nehirde geçirdiği zamanlar çoğu orijinal olan çeliğine zarar vermişti ve korozyona sebep olmuştu. Pendennis’in proje ekibinden Nick Kearton ise, “Çelik plakalar neredeyse 90 yaşındaydı ve yoğun bir şekilde korozyona uğraması bizi şaşırtmadı” diyor. “Daha şaşırtıcı olanı, su hattının altında kalan son çelik tamiratının [15-20 yıl önce] çok kötü bir şekilde uygulanmış olmasıydı.” Daha önceden yapılan bir onarım çalışmasında, bazı bölümlerde orijinal plakalar çift plaka olarak kullanılmış. Bu da korozyonu hızlandırmış. Kearton sözlerine devam ediyor: “Gövde yapısında toplamda 100 tonun üzerinde çeliği değiştirdik. Bunun çoğunluğu su hattının altında. Makine dairesinin çelikleri tamamen değişti.
Üç temiz su tankının ve demir ırgat muhafazasının büyük çoğunluğu yenilendi. Kirli ve temiz su tankları ile ırgat muhafaza alanı tamamen söküldü. Makine dairesindeki çeliği yenilemek oldukça zor bir işti. Kaptan de Witt bu konuda şunları ifade ediyor: “Motorları oradan çıkarma veya orada bırakma konusunda tartışmalarımız oldu. Çünkü 40 ton ağırlığındalar. Onlar geri koyarken da yenilemeniz gerekiyordu.” Sonuç olarak motorlar yerinde durdu ve yukarıdan desteklenerek altındaki çelik kesildi. Orijinal motoru tamamen çıkarıp, yerine modern bir makine koymak çok daha kolay olabilirdi. Dışarıdan da bunu kimse anlayamazdı. Çift dizel Krupp motorları, 1929’dan kalmıştı ve sıkıştırılmış hava ile çalışıyordu. Pendennis, bu kondisyonda olan ve hala çalışan en eski bu tip motor olabileceğini de ifade ediyor. Herhangi bir kılavuzu yok ve bu yüzden onun için parça almak da mümkün değil. Kaptan de Witt, “Dişlileri açmamız ve onlar üzerinde çalışmamız gerekiyordu” diyor. Köprü üstünde herhangi tahrik verme özelliği yok. Kaptan tekneyi yönlendiriyor ama hızı kontrol edemiyor. Bunun yerine telgraf sistemiyle makine dairesindeki mühendislere (teknede dört kişi bulunuyor) direktif gönderiyor. Sinyal alınıyor ve motorlar buna göre yavaşlatılıyor veya hızlandırılıyor. Memnun edici sürprizler de vardı. Su hattının üzerindeki orijinal perçinli çelik inanılmaz bir şekle sahipti; bazı bölgelerde yüzde 5’ten daha az kalınlık israfı göze çarptı. Bununla birlikte orijinal boru hattı da önceden zarar görmüştü. “Eski teknelerde her zaman zorluk vardır” diye anlatıyor de Witt. “Bazı aşamalarda, teneke bir huni kutunun içerisinden kurtlar çıkan bir tekne çizimi olan bir tişört yapmayı düşünüyordum.” Yazının devamı Boat International Türkiye dergimizin 8. sayısında…
Comments are closed