Dünyada, bu sınıftaki en etkileyici tekneleri üreten yalnızca iki ülke var. Peki ama hangisi zirvenin sahibi? Sam Fortescue katılımcıları belirledi.
‘Rusya mı, Amerika mı?’, ‘Hindistan mı, Pakistan mı?’, ‘Gondor mu, Mordor mu?’ rekabetini unutun. Bizim ilgi duyduğumuz tek süper güç karşılaştırması, İtalya ile İngiltere arasında gerçekleşiyor. Belki kendinize, bu ülkeleri birbirlerine karşı bu denli güçlü bir rakip yapan şeyin ne olduğunu soruyorsunuzdur. Her ikisi de dünyadaki en iyi, hızlı ve kullanımı keyifli spor kruvazörleri üretiyor. Şayet hafta sonunu geçirmeyi planladığınız 12-24 metre aralığında ve mürettebata ihtiyaç duymayan bir tekne almayı düşünüyorsanız, “la dolce vita” tarzını benimseyen İtalyanlar ya da koşullar ne olursa olsun soğukkanlılığını bozmayan İngilizler arasında seçim yapacaksınız demektir. Her ikisinin de kendisine özgü bir çekiciliği var. Ancak asıl soru Cal adi Volpe’ye doğru giriş yaptıklarında hangisinin bakışları daha çok üzerinde toplayacağı. Havalı, gururlu İtalyanlar mı yoksa alçak gönüllü, ölçülü İngilizler mi?
Aslında her iki ülkenin spor kruvazör alanındaki çalışmalarını mukayese etmeye kalktığınızda, durum sanılandan biraz daha karmaşık bir hal alıyor. Hangisi en seksi tekneleri üretiyor sorusunu araştırmaya başladığımda, ortaya çıkan fotoğrafın netliğini kaybettiğini fark ettim. Öncelikle tasarım, sadece stilden ibaret değil. Evet, özel olarak üzerinize dikilmiş bir ceketle, 007 Bond gibi bir yere ulaşmak etkileyici olabilir. Ancak motorun gürültüsünden konuşamıyorsanız veya gövde tasarımının sorunlarından dolayı su içinde kaldıysanız, bunun ne önemi var. Bu noktada mühendislik alanındaki çalışmalar, başarıya açılan anahtarı oluşturuyor.
Bir yatı bütün olarak ele aldığınızda, yani dünyanın birçok ülkesinden temin edilen ekipmanları dahil ettiğinizde tasarım yeri olarak nereyi belirteceğiniz karmaşası doğabiliyor. Örneğin Fairline’ı ele aldığımızda, merkezinin denizden kilometrelerce içeride Northamptonshire, İngiltere’de olduğunu görüyoruz. Şirket, zamana meydan okuyan, güvenilir, denize dayanıklı ve geniş iç hacme sahip İngiliz spor kruvazör modellerine hayat veriyor. Fakat marka son olarak İtalyan tasarımcı Alberto Mancini ile iş birliğine gitti. Mancini’nin diğer çalışmaları arasında adeta “Ben senden daha hızlıyım” diye bağıran bir marka olan Mangusta’nın 45.3 metre uzunluğundaki GrandSport modeli de yer alıyor.
Mancini yaptığı işi, Fairline’ın mühendisliğini sarmalayan, “Güzel bir ceket, kaliteli bir takım elbise” olarak tanımlıyor. Tasarım şefi Andrew Pope ise şu yorumları yapıyor: “İngiliz yatları bundan 10 yıl önce bu kadar tarz sahibi değildi, ancak pratik detaylar ve teknoloji içeriyorlardı. Eski bir İtalyan markasını incelediğinizdeyse tasarımına saygı duymanıza karşın, mühendislik alanında soru işaretleriyle karşılaşıyordunuz. Günümüzde, globalleşen sektör karşısında fotoğraf da netliğini kaybetmeye başlamış durumda.”
Princess Yachts örneğine göz atacak olursak, etiketinde “Plymouth, İngiltere’de üretildi” yazıyor. Yönetim kurulu başkanı Antony Sheriff, “Tasarım, yeni ürünün önüne geçmemeli. Bence İngiltere’nin en ikonik tasarımı söz konusu olduğunda, herkes İtalya’da tasarlanan Aston Martin DB5 modelini örnek gösterecektir. Aynı şey Triumph Spitfire için de geçerli. Ürünün kökeni aslında çok da önemli değil. Önemli olan insanda uyandırdığı his, duygu; ne çok fazla, ne çok az olmalı” diyor.
İkonik İtalyan markaları da dönem dönem İngiliz tasarımcılarla flört etti. Peter Stevens, tavanında iki adet hava girişinin bulunduğu Lamborghini’nin Diablo Jota modelinden sorumluydu.
Her şeye rağmen İtalyanlar, kırmızı, beyaz ve yeşilin neyi temsil ettiğine karşın daha net bir bakış açısına sahip. Feretti Group’un tanıtımından sorumlu Stefano de Vino, “İtalya’da üretildi etiketinin, kaliteli malzeme ve işçilik” anlamına geldiğini belirterek, “Bu sonu gelmeyecek bir değer” diyor.
Azimut marka müdürü Federico Lanterno söze katılıp, “Bence yüzyıllardır güzelliğe verilen önemle, mimariyle ve sanatla yoğrulmuş bir kültürün etkisi çok büyük. Bu özgeçmiş, günümüzde tarihimizi yönlendiren güzelliklerden uzaklaşmadan, kendimizi geliştirmemize olanak tanıyor” diyor.
Tasarımın dili biraz farklı olabiliyor. Sıcakkanlı İtalyanlar genellikle güzellik ve tutkudan bahsederken, soğukkanlı İngilizler için uyum ve mütevazılık ön plana çıkıyor. Her iki bakış açısına da sahip olan Mancini, İngiliz tasarım geleneğinin köklü bir geçmişe sahip olduğunu, ancak pazarlama departmanlarının daha çok risk alması gerektiğinin de altını çizerek, “Genç bir tasarımcı olarak bazen daha fazla gayret göstermemiz gerektiğini düşünüyorum” diyor.
En azından iki taraf da iyi bir tasarımın abartılı olmaması gerektiği konusunda ortak görüş açıklıyor. Riva modellerinin zarif hatlarından sorumlu Officiana Italiana Design’dan Mauro Micheli, günümüzde tasarım alanında bir kaos yaşandığını ve birçok tasarımcının, özellikle dış yüzeyler söz konusu olduğunda iyi bir tasarımdan çok, şaşaalı hatlara yöneldiğini belirtiyor.
“Tekneler agresifleşti” diyen Princess şirketinden Sheriff, konuşmasına “Zariflik anlayışını geri getirmeye çalışıyoruz. Hatlar arasında dengeyi kurabilmek için büyük çaba harcıyoruz” açıklamasıyla devam ediyor. Bir tekneye baktığınızda adeta bir heykel gibi görünebilmesi için yüzeylere, yansımalara ve detaylara çok daha fazla zaman ve enerji harcanıyor.
Belki de ilk Alfa ve Aston modellerinin yer aldığı döneme kıyasla pazarın daha olgun bir süreçten geçtiği gerçeğini görmemiz lazım. Artık öncelikler arasında konfor, daha geniş iç hacim ve daha yüksek performans yer alıyor. Bir zamanların tarz saç kesimine sahip ve tasarımcı mayoları giyen kitlesi artık büyüdü ve kendi çocukları oldu. Eskisine kıyasla daha erken yaşta zengin olan bu aile reisi, gençlik alışkanlıklarından da bu kadar erken uzaklaşmak istemiyor.
Benim bakış açıma göre İngiliz ve İtalyan tasarım okulları aynı hedefe doğru ilerliyor: Gaza yüklendiğinizde adrenalin seviyesini yükselten, alımlı ve kullanışlı aile yatları öne çıkıyor. Ancak hangisini tercih etmek gerek? Biz her iki ülkeden de favorilerimizi belirledik. Umarız size de fikir vermesi açısından yardımcı olur.
Fairline Targa 63 GTO
Targa 63 GTO, Alberto Mancini imzasını taşıyan ilk Fairline modeli.
“Biz gösterişli bir ürün değiliz” açıklamasını yapan tasarım şefi Andrew Pope, “Biz tekne sahibini, etrafındakilere el sallayıp bana bakın diyen birinden çok, havuzlukta elinde içkisi sessizce oturup içinde yer aldığı ortamın keyfini çıkartan biri olarak düşünüyoruz” diye devam ediyor.
Bu tekne, açık havanın tadını çıkartmak için tasarlandı. Geniş havuzluk, büyük güneşlenme alanı, ön tarafta dinlenme bölümü dikkat çekiyor. İçeride ve dışarıda olmak üzere iki yemek bölümü, stilini yansıtan masalar, açık alan barı ve mangal, keyifli vakit geçirilebilecek diğer bölümleri oluşturuyor. Kuzine alanı, isteğe bağlı olarak salon bölümünde veya alt güvertede dördüncü kamaranın bulunduğu yere konumlandırılabiliyor. Her detay, sosyal alanlar ve konaklama ön planda tutularak şekillendirildi.
Pope, Mancini’nin etkisine rağmen tasarım dilinin Fairline tarzıyla devamlılık teşkil ettiğini belirtiyor:
“Tekneyle ilgili iki bakış açısına sahip oluyorsunuz: Birincisi detayları fark edemediğiniz, sadece siyah ve beyazın öne çıktığı ufuk çizgisi, ikincisi akşamüstü iskeleden baktığınızda edindiğiniz izlenim. Amacımız Fairline kimliğinin ilk andan itibaren anlaşılır olması. Arkadan aydınlatmalı logo ve özel merdiven tasarımı, bunu destekleyen detaylardan.”
Pope ayrıca gözle görünmeyen özelliklerin de altını çiziyor. Bunlar ses izolasyonundan performansa uzanan geniş bir listeyi kapsıyor. Pope bunu şöyle anlatıyor: “Bu tekne sahibinin kendisinin kullanmak isteyeceği bir model. Bu yüzden dengeli olmasına özen gösterdik.”
Princess V65
Geçen yıl Cannes’da tanıtılan V65, Plymouth merkezli yat üreticisi için yeni bir dönemin başlangıcını simgeliyor. Şirketin yeni Yönetim Kurulu Başkanı Antony Sheriff’in (öncesinde McLaren’in başkanıydı) liderliği, ilk büyük çıkış olarak gösteriliyor. İtalyan kökenlere de sahip olduğu için hıza ve performansa çok önem vereceğini tahmin ediyorduk. Ancak önyargılarım beni haksız çıkardı. Yaptığımız konuşmada bana, “Princess”i Princess yapan bazı şeyler var ki biz hiçbir zaman bunlardan uzaklaşmayacağız. Bunlar deniz kabiliyeti, konfor ve teknenin öngörülebilir olması. Buna markanın imzasına dönüşen gövde tasarımını da ekleyebiliriz açıklamasını yaptı.
Bunlar, zorlu koşullarda takdir ettiğiniz özellikler. Zarif çizgileri dikkat çekmekle birlikte hiçbir zaman aşırıya kaçmıyor. Performansına gelince; her biri 1.400 beygir gücünde olan iki adet MAN V12 motorundan sağladığı güçle 38 knot en yüksek hıza ulaştığını belirtmek gerek.
Üzerinde en çok durulan bölümlerin başında, tekne sahibini denizle buluşturan hidrolik yüzme platformu geliyor. Katlanabilen elektrikli arka cam sayesinde geniş bir alan sunan havuzlukta, büyük panoramik sunroof, ilk dikkat çeken özellikler. Yan taraftaki bar alanı içkinizi hazırlarken bir taraftan da arkadaşlarınızı veya konuklarınızı karşılamanıza olanak sağlıyor. Alt güvertede ana kamarayı üç adet çift yataklı kamara takip ediyor.
Sheriff konuşmasına şöyle devam ediyor: “Güzel bir denge yakaladık. Alımlı ve göz alıcı hatlara sahip. Dururken bile hızla ilerliyormuş hissi uyandırıyor. Üstelik bütün bunları dengeden ödün vermeden gerçekleştiriyor.”
Sunseeker Predator 50
Poole merkezli Sunseeker, performanslı Predator serisini 1990’ların sonuna doğru tanıttı. İlk modele sahip olan birinin serinin son örneklerinden birini tanıması oldukça zor olabilir. Ancak ailenin yeni üyesi 50 modeli için aynı şeyi söyleyemeyiz. 32 knot’a ulaşan hızı dikkatleri üzerine çekmesi için fazlasıyla yeterli. Dengeli estetiğe sahip Predator’un gövdesinin yanlarında yer alan ve kesintili devam eden, köpekbalığı yüzgeçlerini ya da zıpkın ucunu anımsatan cam yüzey, markanın sembolü haline dönüştü. Satış direktörü Sean Robertson “Biz doğadan ve en önemlisi önceki tasarımlarımızdan ilham alıyoruz” yorumunda bulunuyor. Cal adi Volpe’deki bir restorandan tekneye bakarken hızlı bir yatla karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor. Gövde hatları ve rengi, havuzluk tavanının gerekli olan büyüklüğünü göz önünden uzaklaştırıyor.
Bütün sportif görünümüne karşın o aslında aile kullanımına yönelik bir model. Esnek kamara düzeni kullanım avantajı sağlıyor. Teknenin bir yanını tamamen kaplayan ana kamaraya ek olarak iki tekli veya bir çift yatağın konumlandırılabileceği bir kamara daha yer alıyor. Alt güvertedeki salon da isteğe bağlı olarak iptal edilip çocuklar için üçüncü bir kamaraya dönüştürülebiliyor. Arkasında dışa açılan kapıları bulunan sunroof’lu kamarada, oturma, yemek ve bar alanı bulunuyor. Kapılar, Bergen’de sıcak, Capri’de serin kalmanızı sağlıyor.
Riva Rivale 56
Bir tasarım, hiçbir zaman Riva’dan daha fazla ikonik hale gelmemişti. 1950’lerde ve 60’larda kendi tarzını yaratan ahşap kavisleriyle önemli bir geçmişi üzerinde taşıyor. Yatın üretici sahipleri çok değişti ve şu anda Ferretti Group’a ait, fakat markayı ünlü yapan estetiklere bağlılık her zaman devam etti. Her ne kadar artık malzeme olarak CTP ve laminant kullanılsa da, işçilik oldukça iyi. Rivale 56, silüetine bakıldığında, daha küçük bir tekneyi anımsatır gibi akıcı ve minimalist görünüyor.
Bu, aslında uzun ön cam, temiz çizgiler ve tamamen açık havuzlukla ilgili. Officina Italiana Design firmasından tasarım ekibi, her şeyi bilerek mümkün olduğunca basit tutmuş. Şef tasarımcı Mauro Micheli, “Bizim felsefemiz, ‘Daha az daha çok demektir’ şeklinde” diye açıklıyor ve devam ediyor: “Amacımız, eşsiz ve dikkatlerden kaçmayan tasarımın özünü korumak. Bu sebeple geleneksel tarzla yenilikçi tarz bir araya geliyor. Ağzına kadar dolu, gösterişli tekneleri sevmiyoruz.”
Kamara tasarımında zengin maun kullanımına, dikişli deriye ve bolca cilalanmış paslanmaz çeliğe yer verilmiş. Tasarım firmasının CEO’su Sergio Beretta, bunun için şu değerlendirmeyi yapıyor: “Teknenin içini farklı yapan, bu çok kıymetli materyaller. Denizle yakın bağlantısı ve sunduğu geniş alanı sayesinde, ailenizle veya arkadaşlarınızla zaman geçirmek için harika.”
Azimut Atlantis 51
Azimut Yachts’ın marka müdürü Federico Lantero, “Bu yatı tasarlarken gerçekten istediğimiz, güçlü bir sportif karakteri, en iyi konforla birleştirebilmekti” diyerek amaçlarını açıklıyor ve buna ulaştıklarının altını çiziyor. Azimut, yeni 51 modeliyle kökenlerine geri döndü. Konfor için kabuk şeklinde bir tasarımla işe başladılar ama bunu 4.5 metre genişliğe kadar zorlayarak içeride cömert bir alan sunmak istediler. Neo Design bu ölçüleri kullanarak, üç kamaralı, iki yemek odalı ve bir bot garajlı, geniş havuzluğu olan bir yat yaptı. Ortadaki ön büyük cam, ortada bir çerçeve kullanılmadan tek parçalı eğimli tasarıma sahip. Bunu sunroof, açık havuzluk ve geniş güneşlenme alanıyla birleştirdiğinizde, tamamen dışarıda gibi hissediyorsunuz. Lantero anlatmaya devam ediyor: “Atlantis 51, sahibine bir VIP kamaranın ana süite çevrilmiş halini değil, gerçekten bir kamara veriyor. Kamarayı arka tarafa doğru aldık böylece iki kamara için daha yer açıldı. Bir başka çözüm ise, mutfağın önüne yemek alanını almak oldu. Böylece ortaya daha ferah, daha geniş ve kullanışlı bir alan çıktı.” Ayrıca Lantero, kullanılan malzemeler için “Seçkin ahşaplar ve parlak cilalar, yenilikçi kumaşlarla birleştirilmiş” değerlendirmesini yapıyor. Bunlar arasında güverte için Esthec ve yumuşak dokulu Batyline kumaşı da var.
Sessa C44
Sessa C44 buradaki teknelerimiz arasındaki en küçük spor kruvazörü olsa da, sağlam bir yumruk potansiyeli taşıyor. Küçük olması, hafif olması demek. Yani parmakları üzerinde çevik bir şekilde hareket edebiliyor. Çift Volvo IPS600 motoruyla 38 knot en yüksek hıza erişebiliyor. Buna karşın bir aile kruvazöründen beklediğiniz çoğu özelliği sunuyor. Bolca cam, dümenin olduğu yerde sunroof, opsiyonel bot garajı, hidrolik banyo platformu ve büyük bir salon var. Taviz verilen tek nokta, üçüncü kamaranın eksikliği.
Gövde, 2008 C43 (bu tekne de kendi içinde büyük bir başarı elde etmişti) ile büyük ölçüde aynı, fakat her iki yanda da bir dizi yeni cam ve kamarada yapılan yenilikler, bu tekneyi sınıfında yılın en önemli seçeneklerinden biri yaptı.
Pazarlama direktörü Riccardo Radice, “Deniz ile daha fazla temas içerisinde hissedilmesi için içerisinin daha aydınlık olmasını sağladık” diye anlatıyor. “Yaptığımız yeni tasarım, yeni boyayı, gövdeyi genişleten yeni hava girişlerini, farklı çizgileri ve yeni camları da içeriyor.”
Sadece büyük camlar, içeriye daha fazla ışık vermiyor, aynı zamanda içerideki renk tercihi de aydınlık sağlıyor. Farklı kaplama yüzeyler ve deri döşeme, zarif kireçli ahşap kaplama, renkli camlar ve süet etkisi olan koltuklar, Orlebar Brown ya da Missoni marka mayonuzla büyük uyum sağlayacak.
Comments are closed