Marilyn Mover, iki hafta olarak planlanan gezinin, yeni sahiplerinin tekneye adım atmalarıyla uzun bir süre ortadan kayboldukları bir yolculuğa dönüştüğünü yazıyor.
Fotoğraflar: Feadship
Hollandalı üretici Royal Van Lent, 809 olarak adlandırılan teknenin projesini tanıtmak için çok heyecanlıydı. Harrison Eidsgaard’ın projesi, markanın üretim düzeyini, sergilediği yenilikçi ve kompleks detaylar içeriyor.
Teknenin Amerikalı sahipleri, Royal Van Lent’in ortaya çıkardığı sonuçtan çok etkilenmişlerdi. Şirketin müdürü Arthur van Berge, tekne sahiplerinin gerçekleştirecekleri kısa bir gezintinin ardından yeni eserini, diğer müşterilerine de sergilemeyi ve medyaya tanıtmanın planlarını yapıyordu. Ancak gelişmeler planlandığı gibi olmadı.
Teknenin Amerikalı sahipleri, Royal Van Lent’in ortaya çıkardığı sonuçtan çok etkilenmişlerdi. Şirketin müdürü Arthur van Berge, tekne sahiplerinin gerçekleştirecekleri kısa bir gezintinin ardından yeni eserini, diğer müşterilerine de sergilemeyi ve medyaya tanıtmanın planlarını yapıyordu. Ancak gelişmeler planlandığı gibi olmadı.
Tekne sahipleri sezon boyunca güverteden ayrılmadı. Bu sürecin biraz ürpertici olduğuna değinen Arthur van Berge, “Onlara ulaşmayı başardığımda teknenin tam dört kez Atlantik okyanusunu aştığını öğrendim” diyerek şaşkınlığını dile getirdi.
Planda olmayan bu süreç, 66.25 m uzunluğundaki tekneyi Kasım ayında sergilendiği Uluslararası Fort Lauderdale Boat Show haricinde, çok az kişinin görmesine neden oldu.
Tekne, gelişmiş profilini ve şık iç tasarımını, Harrison Eidsgaard’a borçlu. Mühendislik detayları ve gövdenin özel olarak şekillendirilen hatlarından ise, De Voogt Naval Architects sorumlu.
Tasarımcıların beklentilerine başarılı çözümlerle karşılık veren mühendisler, tekneyi yüzen bir eve dönüştürüp sahiplerinin ondan bir türlü uzaklaşamamasına neden oldu.
İlk olarak suyla olan ilişki ele alındı. Berge Henegouwen’e göre 50 metre üzerinde büyüklüklere sahip teknelerde, yolcular suyla olan temaslarını kaybediyor. Uzun yolculuk deneyimi olan tekne sahipleri son 8 yıldır 50 metre uzunluğundaki tekneleriyle aralıksız gezip, yemek, dinlenme ve yüzme platformundan oluşan dış mekanların tadını çıkartmış. Ardından, daha geniş dış alanlara sahip daha büyük boyutlarda bir teknenin arayışı başlamış. Üzerinde durdukları diğer bir nokta da, misafirlerin yardımcı tekneyle güverteye yanaştıklarında ya da yüzerken teknenin cüssesinden ürkmemeleriydi. Tasarımcılar Peder Eidsgaard ve Ben Harrison’un bu alanda gerçekleştirdikleri çalışmalar arasında yüzme platformu için ayırdıkları geniş bölüm de yer alıyor. Dönerek devam eden iki merdivenle ulaşılan arka bölümdeki oturma alanını güneşlenme bölümü takip ediyor. Buradan da yüzme platformuna iniliyor. Onu, sauna, kuaför ve masaj alanlarının da yer aldığı beach club izliyor. Bu bölümün sonunda ise yardımcı teknenin depolandığı garaj yer alıyor. Alanın büyüklüğü, tekne sahiplerinin niçin en çok burayı sevdiklerini açıklıyor.
Açıldığında, iskele tarafında 33 m2’lik terasa geçiş sağlayan kapıların genişliği 12, yüksekliğiyse 2.75 m büyüklüğünde. Bu, yine iskele tarafında yer alan garaj kapısıyla neredeyse aynı büyüklükte olduğu anlamına geliyor. Kapılar, büyük paslanmaz çelik kilitler ve su geçirmez havalı contalara sahip. Sancak tarafında, bölümler arasında su geçirmezlik görevi gören kapı, tek kelimeyle takdire şayan.
İskele tarafında yer alan teraslarda, sade atmosferi korumaları için ahşap iskelet ve çadır beziyle kaplı yastıklardan oluşan mobilyalar tercih edildi. Genel olarak İngiliz kır evlerini anımsatan bir atmosfer elde edildi. Ana fikir misafirlerin kendilerini evlerindeymiş gibi rahat hissetmeleriydi. Mobilyalardan sorumlu Ewa Tasior-Eidsgaard, bunu şöyle açıklıyor: “Güverteye adım atar atmaz omuzların gevşemesi ve bütün kaygıların yok olmasını amaçladık. Konforlu aynı zamanda klasik öğelerinde yer aldığı detaylar benimsense de çok baskın olmamaları için modern dokunuşları da içermesine özen gösterildi.”
Tekne, uzunluğuna oranla 1,400 grostondan fazla hacmiyle dikkat çekiyor. van Berge Henegouwen “Düşündüğünüzde Joy, bundan dört metre daha uzun olmasına karşın 400 groston da azdı” diyerek konuya dikkat çekiyor. Amaç daha çok alan değil daha büyük alan elde edebilmek.
Teknenin profili hakkında konuşurken heyecanını gizleyemeyen Eidsgaard, “Teknenin yüksekliğine rağmen, bu durumun olabildiğince az dikkat çekmesi için çalıştık. Güneşlenme güvertesinin açılarını özel olarak ayarlayıp ikinci sıra cama gerek kalınmaması sağladı. Son olarak gövde boyunca keskin katlama çizgisi oluşturarak dikkatin dağılmasını başardık” diyerek amaçlarına ulaştıklarını belirtiyor. Paslanmaz çelik parmaklıkların da yüksekliği gizleme konusunda yardımcı olduğunu eklemek lazım. Orta bölümün yüksek tasarlanmasındaki amaç bile odak noktasını aşağıya çekmekti. Eidsgaard amaçlarının, her çizginin gövde boyunca dans ederek devam etmesi olduğunun altını çiziyor.
Dış yüzeylerde yüksekliği vurgulamamak için özel bir çaba gösterilmesine karşın iç mekanda tam tersi bir anlayış öne çıktı. Ana yemek alanı ve üç kat yüksekliğindeki lobi ihtişamlı bir görüntü oluşturuyor. Tasarımcılar teknenin geniş gövdesini avantaja dönüştürüp yemek odasını yanlamasına tasarladılar. Böylece diğer teknelerde karşılaşılan koridor efekti de ortadan kalkmış oldu.
Yemek odası için “Lezzetli bir çikolata kutusu” benzetmesi yapan Tasior-Eidsgaard, karanlık olan mekanın dış alanlarla büyük bir kontrast oluşturup görenleri etkilediğini belirtiyor. Mekanın yapısından dolayı adeta koza görevi de gördüğünü hatırlatıyor.
İskele tarafına konumlandırılan yemek alanı ve 14 kişilik devasa masaya, yerden tavana ulaşan geniş çam yüzeyler eşlik ediyor. Deri paneller ise Foglizzo imzasını taşıyor. Masanın üzerinde sıra dışı bir avize yer alıyor. Tavandan asılı olan geniş bir tepsi gibi görünen yüzeyin üzerine yerleştirilmiş mum görünümü verilen aydınlatmanın, istenilen sıcaklıkta ışık verebilmesi için oldukça uğraşılmış. LED ışıklardan oluşan sahte mumların gerçek gibi görünmelerini sağlamak için LED’ler farklı yüksekliklerde yerleştirildi. Böylece her bir mumdan, gerçeğinde olduğu gibi farklı güçte ışık elde edilmiş oldu.
Ceviz ağacından üretilen kapılar kapatıldığında, diğer alanlardan izole bir ortam elde edilirken açık bırakıldığında Crema Marfil mermer yüzeyin oluşturduğu ışıltılı yüzeylerin zevkine varılıyor. Lobi alanını oluşturan 8.5 metre yüksekliğindeki alan, dışarıdan bakıldığında algılanmasa da içeride büyük bir etki yaratıyor. Crema Marfil mermerle kaplı aydınlatmalı merdivenin süslediği bu bölüm odak noktasını oluşturuyor. Berge Henegouwen, mermerle kaplı lobi alanının motor odasının tam üzerine denk gelmesinden dolayı titreşimlerden ve sesten etkilenmemesi için büyük özen gösterdiklerini söylüyor.
Merdivenleri çıktığınızda tekne sahibinin kamarasına ulaşıyorsunuz. “Ana kamara eski teknede, köprü güvertesinde yer alıyordu. Bunu yeni teknede de devam ettirmek istediler” diyen Harrison, bunun misafirlerin köprüye giriş çıkışını zorlaştırdığını açıklıyor. Misafirler köprüye ulaşmak için dışarıdaki merdiveni kullanırken tekne sahibi, kamaranın oturma alanında yer alan gizli kapıyı kullanıyor.
Sürgülü kapılar istendiğinde kamarayı, oturma alanından soyutlamak için kullanılabiliyor. Ana salondan daha sıcak bir atmosfer sunan ve genellikle tekne sahibinin kişisel kullanımı için tercih ettiği ikinci bir salon ise arka bölümde yer alıyor. Tai Ping imzalı kabartmalı ipek halı, kadife benzeri kumaşla kaplı sandalyelere güzel bir tezat oluşturuyor. Tasior-Eidsgaar bu tarzı “Kendine özgü bir havası olan klasik” diye tanımlıyor. Bu salondan, Glyn Peter tasarımlı büyük dış mekan mobilyalarının bulunduğu üstü kapalı açık hava oturma alanına geçiliyor. Dış mekan atmosferinin, ev ortamını andıran sakin ve yumuşak bir etki sunması için Cantalupi mum lambalar tercih edilmiş.
Ana kabinin en çok ilgi çeken bölümünün, iskele tarafında bulunan ve istendiğinde dışa doğru açılan balkonun olduğu şüphesiz. Otomatik olarak açılan balkon sayesinde mürettebatın odaya girip parmaklıkları yerleştirmek ve diğer işlemleri yerine getirmesine gerek kalmıyor. Her şey tek bir düğme yardımıyla gerçekleşiyor. Balkon tam açık konuma geldiğinde tik ağacından oluşan zemin yükselerek kamarayla eşitleniyor. Vanish, ana güvertede altı kamaraya yetecek kadar geniş bir alana sahip. İstendiği takdirde kamaralardan birini VIP konuk alanına dönüştürüldüğünde sayı beşe düşüyor. Teknenin genelinde koyu renkli ceviz ve griye çalan meşe ağacı tercih edildi. Daha resmi olarak kabul edilen alanlarda paneller arasında parlatılmış paslanmaz çelik çıtalar kullanıldı.
Eidsgaard’ın kafasında beach club bölümünde küçük bir spor salonu oluşturmak vardı. Ancak tekne sahibi, güneşlenme alanının kapalı bölümünde yer alan daha büyük bir spor salonu istediğini söyleyince planlarda değişiklik yapılmak zorunda kalındı. Bu alanın ön bölümünde, tekne sahiplerinin eskiden alışık oldukları yüksek oturma düzenine sahip bar ve dinlenme alanı bulunuyor. Barı geçince jakuziye ulaşıyorsunuz. Aile ve arkadaşlarla manzaranın keyfini çıkartıp güzel vakit geçirilen veya deniz aktiviteleri için kullanılan altı farklı dış alan bulunuyor. Kaptan David Hagerman, “50 metre, uzun yolculuklar için fazlasıyla yeterliydi. Ancak boyutları artırmak daha keyifli anların daha uzun süreyle yaşanması anlamına geliyor. 50 metre, 7-14 gün için, 66 metre ise 30-45 gün için daha uygun” diyerek Vanish’in genel yapısı hakkında fikrini paylaşıyor.
van Berge Henegouwen, tekne sahipleri uzun yolculukları göz önünde bulundurarak arka bölüm için ikinci bir helikopter iniş alanı talep ettiklerini belirtiyor. Ön taraftaki, kendi ulaşımlarını sağlayan helikopterin daimi bulunduğu bölüm olarak kullanılırken, arkadaki gidip gelen misafirlerin ulaşımı için kullanılan helikoptere ayrıldı.
Comments are closed